.

Öne Çıkan Yayın

Boya Fırçaları Çeşitleri ve Kullanımları

Bu konumuzda  fırça çeşitleri ve kullanımlarına yönelik küçük örnekler verdik.  Fırçaların kullanım şekillerini görmek için video...

Cuma, Temmuz 13, 2012

Cam işlemeciliği

Cam işlemeciliği




   Cam ve cam eşyalarının tarihi, uygarlık tarihi kadar eskidir.

Cam İslam mimarlığına "revzen" denilen alçı pencerelerle girmiş, kandil, bardak sürahi ve tabak gibi günlük eşyalarda geniş ölçüde kullanılmıştır. Cam işleri, XII. yüzyıl sonlarında "Memluk" ve "Eyyubi" dönemlerinde en parlak düzeye ulaşmıştır. "Selçuklu" ve "Artuklu" dönemlerinde ise, “şemsiye” denilen bombeli camlar üretilmiştir.

Selçuklulardaki cam işlerinin son derece gelişmiş olduğu-az sayıda da olsa-kalan örneklerden anlaşılmaktadır. Konya Beyşehir Gölü kıyısında I. Alaaddini Keykubat’ın yaptırdığı "Kubadabad Sarayı" kazılarında mavi, yeşil, kahverengi, mor, sarı renkli yuvarlak veya bombeli pencere camları, renkli kadehler, şişe ve tabaklar bulunmuştur. Bu örneklerden Selçukluların cam işlerini hem elde, hem de çarkta yaptıkları anlaşılmaktadır. Oyma, kesme ve perdahlama teknikleriyle, camlara desen vermişlerdir. Osmanlılar döneminde ise, yeni usluplar geliştirilerek, cam işçiliği büyük ilerleme göstermiştir. İstanbul Bostancı Ocağı’nın bir kolu olarak Camcılar Ocağı kurulmuştur.
Camcı esnafı Osmanlılar döneminde sağlam bir örgütlenmeye sahipti.
"Camgeran" denilen camcı ve şişeci esnafının diğer loncalardaki gibi nazır, kethüda, nakib, çavuş, yiğitbaşı, duacı ve sahib-i karhane denilen atölyeleri olan ustaları vardı. Bunlar üretim kalitesini ve fiatları kontrol ederler, belli koşullara uymayan üretimler, nazır tarafından kırılarak işleyen ustalar cezalandırılırdı. Cam takan, cam satan esnaf ise, doğrudan "mimarbaşıya" bağlı blunuyordu. Cam atölyeleri Eğrikapı’da "Tekfur Sarayı" çevresinde toplanmıştı. Bakırköy "Baruthane-i Amire” çevresinde ise, parlatma atölyeleri, camhane, güherçile kazan ve ocakları bulunuyordu. Kanuni Sutan Süleyman Han’ın "Rodos Seferi" sırasında, Osmanlılar camdan yapılmış humbaralar kullanmıştır. III. Murat Han’ın oğlu Şehsade Mehmet’in sünnet düğününü anlatan Surname-i Hümayun’daki minyatürlerde çeşitli sanat kollarını temsil eden loncaların Sultanahmet Meydanı’ndaki geçidinde camcı esnafına da yer verilmişti. Türk mimarlığında camın geniş uygulama alanı bulduğu revzenler, hem alçı, hem cam sanatı açısından büyük önem taşırlar. Başta "Topkapı Sarayı" , "Süleymaniye" , "Mihrimah" , "Rüstem Paşa" ve "Sultan Ahmet" gibi büyük camilerde. XVIII. yüzyılda "Mehmet Dede" adında bir Mevlevi dervişi, İtalya’ya giderek cam işçiliği üzerinde çalıştıktan sonra, İstanbul Beykoz’da kurduğu cam atölyesinde ürettiği “Beykoz İşi" diye adlandırılan ve ışığa tutulduğu zaman kırmızı rengi yansıtan billur kase, sahan, bardak, kupa, şişe, laledan ve gülabdanlar büyük ün salmıştır. 1848’de Sutan Abdülmecit Han’ın emriyle Paşabahçe’de büyük bir atölye kurulmuştur.

Çubuklu’da da “çeşm-i bülbül” denilen cam eşyalar üretilmiştir. Çeşm-i bülbüller bir şerit cam, bir şerit seramik esaslı maddenin düşük sıcaklıktaki fırınlarda uzun süre bırakılarak kaynaştırılmasından elde edilmiştir.
Geniş şeritleri, Türk zevkine uygun biçimleri ve kendine özgü özellikleriyle Avrupa’da üretilen benzerlerinden ayrılırlar.

Anadolu uygarlıklarından elde edilen cam işçiliğinin seçkin örnekleri günümüzde "Cam"ın tarihi gelişimi konusuna ışık tutmaktadır.Çeşitli model, formlarda vitray, Selçuklular döneminde geliştirilmiştir.Osmanlı İmparatorluğu döneminde İstanbul'un fethedilmesinden sonra camcılığın merkezi bu kent olmuştur.

Çeşm-i bülbül, Beykoz işi bu dönemden günümüze ulaşabilen tekniklerdir.Gazyağı lambaları, lale vazoları, gülsuyu şişeleri, fincan kaseleri, şekerdanlıklar, vitray panoları, karatlar, kadehler vb. diğer mutfak gereçleri bu teknikler kullanılarak üretilmiştir.



Çeşmibülbül Nasıl Yapılır:

Çeşmibülbül yapımı, gerçekte birbiri peşine sıralanmış olan ve herbiri teknik zorluklarla dolu olan bir dizi işlemlerle gerçekleştirilmektedir. Bu işlemleri görebilmek için, bir çeşmibülbül yapımındaki en önemli 8 adım izlemek gerekir. Şimdi bu adımları izleyelim:

1. Adım: Çeşmibülbül yapımının ilk adımı, normal olarak herhangi bir cam yapımı biçimindedir. Yani, potada ergimiş cam, işlenmeye hazır olarak beklemektedir. Camcılıkta kullanılan, özel madeni “ufleme borusu”nun uç kısmı bu ergimiş cama daldırılıp döndürülür. Böylece çubuğun ucuna yapışarak sarılan sıcak ve akıcı durumdaki cam, aynı zamanda borunun ucundan yavaşça üflenerek ve döndürülerek şişirilir, küçük bir cam balon elde edilir. Bu adımda, saydam camdan yapılan cam henüz sıcak ve akıcı durumdadır ve kesin biçimni almamıştır.


2. Adım:  Sıcak cam küre, özel bir ahşap kalıp içinde yatay yönde döndürülerek, yavaş yavaş silindir biçimine dönüştürülür. Bu biçimin kendi içindeki dengesi, ve cam kalınlıklarının eşit olarak dağılımı, ileride yapılacak işlemler açısından son derece önemlidir. Bu işlemlerle silindir biçimini alan cam, hala ergimiş durumda ve akıcıdır.

3. Adım: Bu adım iki işlemlidir. Birincisi, daha önceden hazırlanmıi ince cam çubukların, özel bir madeni kalıp içindeki yuvalara yerleştirilmesidir. Bu ince cam çubuklar, yapılacak çeşmibülbülün biçimine göre saydam, opal, ya da istenilen renklerde olarak, kalıp içine dizilmektedir. Ayrıca, her çeşmibülbülün büyüklüğüne veya biçimine baglı olarak, değişik sayıda cam çubuk kullanılabilmektedir. Bu amaçla da, birçok değişik kalıplar geliştirilmiştir. Bu kalıpların içine renkli veya opal cam çubukların istenilen sıra içinde dizilmesi ile, ilk işlem tmamlanmış olur. İkinci işlem ise, hazırlığı tamamlanan bu kalıbın içine, sıcak cam silindirin yerleştirilip, üflenerek genişletilmesi ve soğuk cam çubuklara yapışmasıdır. Böylece, sıcak camın dış yüzüne yapışan camlar, yavaş yavaş ısınmış olur.

4. Adım: Bu sıcak cam gövde, kalıptan çıkarılıp boşlukta döndürülerek, hem camın biraz soğuması, hem de çubukların ısınması ve genel kütlenin dengelenmesi sağlanır.

5. Adım: Bu işlemde, cam silindirin dış yüzüne yapışan renkli cam çubukların üzerine yeniden bir sıcak cam tabakası sarılır. Böylece, cam çubuklar, artık iki saydam camın arasında kalmış olur. Dış yüze sarılan yeni cam yüksek ısısıyla ergiyen bu çubuklar, aynı zamanda cam yapısı içinde incelmeye başlarlar.

6. Adım: Hazırlanan cam gövdenin, bu ana kadar herhangi bir özel biçimi yoktur. Henüz yalın bir küre ya da silindir biçimindedir. Ayrıca, daha ilerideki işlemler için, camın içindeki çubukların alt uçlarının çok hassas biçimde bir araya getirilip, bir anlamda demetlenmesi gerekmektedir. Bunu sağlamak için, sıcak cam kütlenin uç kısmı özel bir maşa ile yavaş yavaş sıkılıp, döndürülerek, çekilerek uzatılır, ve cam çubukların birbiriyle birleşmesi sağlanır. Ancak böylece, gövde yapımında kullanılan camın hacmi de bir miktar azalmış olur. İşlemde, cam çubukların birbirleriyle tam ve simetrik olarak birleşmesidir. Bu aşamada yapılacak bir simetri hatası, daha sonraki işlemlerde artık düzeltilmesi imkansız sorunlar oluşturabilir.



7. Adim: Artık, hazırlanan cam gövde, herhangi bir kalıp içinde biçimlendirilmeye hazır duruma gelmiştir. Bununla birlikte, önceki işlemler sırasında, belirli bir süre geçmiş ve camın kütlesi bir miktar soğumuştur. Bu nedenle cam, özel tekniklerle, gerektiği kadar yeniden ısıtılır ve kesin biçimini alacağı kalıp içine yerleştirilir, üflenir ve son biçim verilir. Bu sırada, kalıp içindeki cam bir yandan da belirli bir yönde döndürülerek, çeşmibülbül en önemli özelliği olan, çubukların düzgün bir biçimde “burkulma”sı sağlanır. İşte bu işlemdeki her şey, cam ustalığı ile ilgilidir. Diğer yandan, bu adımdaki bütün işlemler sırasında, cam gövde, henüz üfleme çubuğunun ucunda bulunmaktadır. Gövdenin kesin biçimini almasıyla birlikte. artık üfleme çubuğundan kesilerek ayrılması gereklidir. Eğer çeşmibülbülün ağzı daha sonra, özel “soğuk” tekniklerle kesilecek ise, bu işlem özel yollarla çatlatıp “kırılarak” yapılır. Ama eğer gövdenin ağız kısımı yeniden sıcak iişlemlerle biçimlendirilecek ise, bir başka adımın daha atılması gerekmektedir.



8. Adım:Bir çeşmbülbülün son adımı, ağız kısmının biçimlendirilmesidir. Bunun için, önce. üfleme çubuğunun ucundaki cam koparılır. Ancak sonraki işlemler için, sıcak camın herhangi bir biçimde “tutulması” da gereklidir. Bu durumda, çeşitli araçlarla, özel kepçelerle, ya da ucunda sıcak cam bulunan bir çubuğun, gövdenin alt kısmına yapıştırılmasıyla bu sıcak camı tutma işlem gerçekleştirilir. Böylece, artık camın “ağız” kısmı üzerinde rahatlıkla çalışılabilir. Bütün bu işlemler sırasında cam, işlenme sıcaklığının altına düşmüştür. Ağzı biçimlendirmek için ise yeniden ısıtmak gerekir. Isıtılıp yumuşayan cama, gereken aletlerle, gereken son biçim verilir. Ve üretimi tamamlanan cam, soğutma işlemlerinden geçirilere tamamlanmış olur.


Yukarıda çok kalın çizgilerle anlatıldığı kadarıyla, bir çeşmibülbül yapımının her adımında aşılması gereken çok sayıda teknik zorlukların bulunduğu görülmektedir. Üstelik bu işlemlerin inanılmayacak kadar kısa sürelerde, neredeyse göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleştirildiğini deatırlatmak gerekir. Hiç kuşkusuz çeşmibülbül biçimleri çok çeşitlidir. Kulp, gaga, ayak gibi birçok parçalar eklenerek değişik biçimler elde edilebilir. Ama camcılık tekniği açısından işin en önemli yanı, gövdenin hazırlanmasıdır. Çeşmibülbül yapımındaki bir başka ilginç nokta da, bütün bu üretim adımları sırasında, biçimlendirilen camın hemen hemen akkor durumda olmasıdır. Böyle oldugu için, ne çubuklar, ne de bunların nasıl burkuldukları görülememektedir. Ancak üretim işleminin tamamlanıp, camın soğumaya başlamsı ile birlikte, bu çubukların renkleri ortaya çıkmaya başlar. Cam ustası da yaptığını ancak o anda görebilmektedir. Böylelikle bütün bu işlemler bir anlamda, cam ustasının deneyimleri ve duyuları ile yürütülebilmektedir. Eğer bu işlemlerin herhangi birinde bir teknik hata varsa, o kadar emekle üretilen camı kırmaktan başka herhangi bir çöüm yolu da yoktur. 19. Yüzyıldan Günümüze Kadar Gelen Bir Projenin Ünlü Ürünü: “Çeşmibülbül” Bütün bunlardan açıkça anlaşılıyor ki, bugün müzelerin baş köşesine oturan ünlü “çeşmibülbül”ler 19. yüzyılda Osmanli İmparatorluğu’nun uluslararası cam sanayii yarışından günümüze kadar yaşayarak ve gelişerek ulaşabilmiş olan önemli bir pojenin ürünleridir.         Nitekim kaynaklara göre, “Beykoz Fabrika-i Hümayunu”nun, 1851 Londra Uluslararası Sergisini’ne ürünleriyle katıldığı ve sergi komitesinden madalya almış bulunduğu bilinmektedir. Ayrıca, 1855 yılında Paris’te açılan uluslararası sergide de “İncirköy Fabrika-i Hümayunu”nun cam ve porselen eserleriyle yer almış bulunduğu da aynı kaynaklardan izlenmektedir. Ancak cam sanayii hemen her zaman, aşılması kolay olmayan çok yönlü teknik zorluklarla karşı karşıya bulunmuştur. Belki de camcılığın en zor tarafı, yüksek derecelerde, potalarda ergitilmiş olan ham malzemenin “bir an içinde biçimlendirilerek son biçimini aldığı” tek sanayi kolu olmasındadır. Yani, ergimiş ve akıcı durumdaki camı akıtmadan alıp işlemek, soğutup katdılaşıncaya kadar geçen çok kısa süre içinde biçimlendirmek gerekir.Büyük bir olasılıklia, bu zorluklar nedeni ile Beykoz’ daki cam üretiminin hep sıkıntılar içinde olduğu, ve bu nedenle defalarca kapanıp açılmış bulunduğu anlaılıyor. Ama cam sanayiinin ve sanatının vazgeçilmezliği nedeniyle, bu zor iş genellikle hep devlet desteğiyle yaşatılmıştır. Ayrıca hemen eklemek gerekir ki en küçük ve basit bir cam çok pahalı bir biçimde ayakta kalabilmektedir. Ve 19. yüzyılın koşulları için de böyle pahalı bir ürünü üreten fabrikanın ürünlerinin nasıl pazarlanacağı da herhalde büyük bir sorun olarak ortada duruyordu.






















0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen soru sormadan önce soracağınız konu ile ilgili olan yayınları okuyunuz...