.

Öne Çıkan Yayın

Boya Fırçaları Çeşitleri ve Kullanımları

Bu konumuzda  fırça çeşitleri ve kullanımlarına yönelik küçük örnekler verdik.  Fırçaların kullanım şekillerini görmek için video...

Cuma, Temmuz 13, 2012

Çeşmeler


Çeşmeler




   Çeşme, borularla gelen suyun bir oluk ya da musluktan aktığı düzenek. Evin mutfak, banyo, tuvalet gibi kısımlarında bulunduğu gibi umumi çeşmeler de vardır.
Genellikle yol kenarlarında herkesin yararlanması için yapılan çeşmelerin yanısıra bazen mahalle, köy meydanı, yayla vb. gibi ortak yaşam alanlarında da bulunur.
Farsça kökenli gözyaşı anlamına gelen çeşm kelimesinden türemiştir.

Selçuklu ve Osmanlı devri yapılarında; taş, mermer, tuğla, kiremit, kerpiç, alçı, harç, ahşap, demir ve kurşun türündeki yapı malzemeleri kullanılmıştır. Günümüzde ise daha çok demir, paslanmaz çelik, pirinç ve daha değişik metaller kullanılmaktadır. Kulplu, kulpsuz vb. gibi farklı tasarımları mevcuttur.

Su, insanlık tarihi boyunca hayatın merkezinde bulunmuş, insanların hayatlarını devam  ettirebilmeleri için en temel ihtiyaç maddesi olagelmiştir. Şehirler su kenarlarına kurulmuş, su  için savaşlar yapılmış, politikalar güdülmüş ve savaş stratejileri hazırlanmıştır.


İlk çağda kentleşmeler ve daha sonra devletin çekirdeğini oluşturacak örgütlenmeler, nehir  boylarında yerleşmiş halklarda görülmüştür. Büyük şehirlerin dışardan gelen   ihtiyaçlarını  karşılamak için ucuz ve hızlı bir taşıma aracı  olan gemilerden faydalanmak amacıyla nehir veya deniz kenarlarında yerleşimler olmuştur. Yerleşik hayata geçmiş halklar için şehre veya sulama için araziye su temini de bütün medeniyetlerin ana problemlerinden birisi olmuştur.   Su her zaman insan hayatının vazgeçilemez ihtiyacı olmuştur.

Ayrıca su, bütün dinlerde kutsal sayılmıştır. Müslüman halklarda ise su, gerek İslamiyet' in suya verdiği önemden ve gerekse bu halkların genellikle sıcak ve kurak bölgelerde yaşamış olduklarından ve Hz. Peygamber'in sünnetinde suyun önemini ifade eden anlatımı, suyu yüksek değeriyle, bu kaynaklara dayalı bir yaşam tarzı sürdüren Müslümanların hayatına sokmuştur. Müslüman halklar bu durumu İslam şehrinde, çeşmeler sebiller ve suyla ilgili diğer dini kaynaklı vakıflarla dışa vurmuşlardır. Müslüman halklarda suyla ilgili yapıların revaçta olmasının sebebi su ihtiyacının karşılanmak istenmesinden başka, bu çeşit hayırlarla vaat edilen büyük sevaplara nail olmaktır.

Osmanlılarda temizlik ve su içme amacıyla yapılan çeşmeler kent mekânının estetiğine katkıda bulunan çarpıcı odak noktaları olmuşlardır. Eskiden bütün evlere şimdiki gibi borularla su getirme imkanı olmadığından ve ancak saraylar, hamamlar, şadırvanlar, camiler, sebiller ve büyük konaklara künklerle su getirildiği için halk, evlerine lazım olan suyu mahalle çeşmelerinden alırdı.



Çeşmelerden evlere saka adı verilen kimseler su taşırdı. Bunlar yayık şeklinde deriden yapılmış kırbalara su doldurup omuzlarında taşırlardı. Kaç-göç zamanı olduğundan, yabancı bir adamın eve alınmaması için her evin önünde “saka deliği” denilen taştan küçük bir teknecik bulunurdu. Sakalar getirdikleri suyu evin içine girmeksizin bu tekneye boşaltırlar ve bu su, su tekneciğine bağlı bulunan bir borudan avludaki küplere dolardı.

Sakalar her çeşmeden su alamayıp kendilerine mahsus olanlardan suyu temin ederlerdi. Bu çeşmelere “gedikli saka çeşmesi” adı verilirdi.

İmrahor semtinde ve aynı isimle alınan camiinin sol tarafındaki “Başkadın Çeşmesi” bir gedikli saka çeşmesi idi. Mahallenin su ihtiyacını karşılayan çeşmelerin arkasında kargir bir su deposu bulunur, su musluklu veya musluksuz (Lüle veya Burma) olarak akardı. Çeşmeler oyma ve bezemelerle süslenir ve üstlerinde geniş bir saçak bulunurdu. Hemen hemen çoğu çeşmenin taştan bir kitabesi vardı. Buraya çeşmeyi yaptıranın adı ve yapım tarihi yazılırdı.



Saray ve konaklarda oda içlerinde, yüz yıkaması için yapılan çeşmeler ise son derce süslü olurdu. Bu kadar çok çeşme ve sebilin yapılmasında İslamiyet in büyük bir tesiri vardır. Herhangi bir canlının su ihtiyacını karşılamanın büyük sevaplarla ödüllendirileceğine dair pek çok rivayet nakledilmiştir.

Birçok dini rivayetlerle haber verilen mükâfatlara nail olmak isteyen padişahlar, valide sultanlar, hanım sultanlar, vezirler, beyler, efendiler ve ağalar ya kendilerinin hayırla anılması veya ölmüş bir yakının ruhunun şad olması için bir çeşme yaptırmayı ilk iş bilmişleridir.

Suyun çeşmelere kadar gelebilmesi için bentler, ızgaralar, havuzlar, su terazileri, künkler ve  kemerler yapılmıştır. Bu muazzam tesislerin çalışması ve suyun düzenli olarak akması için bir  teşkilat kurulmuştur. Bu kadro, Su Nazırlığına bağlı olup emrinde çalışanlara su verirdi.  Suyolcuları teşkilatı, Kanuni Sultan Süleyman zamanında kurulmuştu.Bunların özel bir ocağı vardı. Görevleri babadan oğla geçerdi. Şehrin her bölgesinde ayrı suyolcuları vardı. Ellerinde geniş yol haritası bulunan bu görevliler kaçak su alınmasına engel olurdular. Suyolcuları kendi bölgelerinde bulunan ev ve hamamlardan aylık ve onarım parası alırlardı.

Suyolcularının çeşitli semtlerde koğuşları vardı. Bu koğuşlarda nöbet tutarlar ve su konusunda  kendilerine baş vuranların dileklerini yerlerine getirirlerdi. Suyolcularının emrinde Acemi Ocağı’ndan alınan yardımcılar vardı. Suyolu Nazırı, bir fener heyetine, o da Hassa Mimarbaşı’na ve bunların hepsi de belediye başkanı anlamına gelen Şehremini’ne bağlı idi.

Osmanlılar'da batıya nazaran ayrı bir güzellik taşıyan ve fevkalade gelişmiş olan çeşme sanatı ve mimarisinin çok nefis örekleri günümüze kadar gelebilmiştir. Osmanlı'da özellikle kent içi su tesislerinin yapımının hızlandığı 16yy. dan dan sonra çok sayıda çeşme inşa edilmiştir. Ana kaynaklardan künklerle saraylara, konaklara ve halka ait konutlara özel su dağıtımı sağlanmıştır ve hemen hemen her sokakta bir ya da birkaç tane olmak üzere yüzlerce çeşme, hayır yapısı olarak kullanıma açılmıştır. Osmanlı çeşmelerinin çoğu kitabelidir. Bunların  içinde günümüze ulaşmış en eski çeşme Davutpaşa Camii'nin yanında bulunan 1485 tarihli çeşmedir; ancak kitabesiz çeşmeler içinde ikinci Mehmet  (Fatih) döneminden (1451-1481) kaldığı ileri sürülen çeşmeler bulunmaktadır. Bozdoğan kemerinin dibinde olup 1942' de Atatürk Bulvarı açılırken kaldırılan Kırkçeşme ve arkeoloji müzesi bahçesindeki çeşmenin Fatih döneminden günümüze ulaştığı düşünülmektedir.



Kitabeli çeşmelerin içinde ünlü hattatların yaptıkları çeşme kitabeleri dikkati çekmektedir. Bunların içinde Yedikule'de Samatya Caddesi üzerinde bulunan 1562 tarihili Uşşaki Tekkesi  çeşmesinde hattat Karahisari'nin ünlü besmelesinin bir benzeri ayna taşına yontulmuştur. Ayasofya’da Lala  Hayrettin mescidinin kapısı yanında  bulunan 1814 tarihli başçuhadar Seyit Ömer Ağa çeşmesinde Enderunlu Vasıf’ın manzum tarihi Hattat Rakım tarafından talik hatla yazılmıştır.

Osmanlı çeşmeleri kullanış amacına uygun olarak çok değişik konumlarda yapılmıştır. Saray ve konaklarda iç mekan çeşmelerinden yontusal nitelikte değerli örnekler günümüze kadar gelmiştir. Bu tür çeşmeler duvarda çeşme aynası,musluk ve yalaktan oluşur. Ancak musluk çevresi dönemin bezeme anlayışına göre titiz bir işçilikle bezenmiştir.Topkapı Sarayı'nda bu tür çeşmelerin zengin örnekleriyle karşılaşırız. Mesela Sultan İbrahi- m'in sünnet odası, Birinci Ahmet ve Birinci Abdülhamid' in yatak odalarında bulunan çeşmeler bu tiptedir. Dış mekan çeşmeleri ise anıtsal yapı olarak tasarlanmışlardır. Bu çeşmeler tek yahut bir başka yapı ile düşünülmüştür.

Tek başına olanlar ya duvar yüzüne paralel ya köşede ya da çukurdadır. Serbest tasarlanmış olanlar, Üçüncü Ahmet Çeşmesi gibi bir meydan ortasında yer alırlar. Bu tür çeşmeler daha çok batılı anlamda kent tasarımının geliştiği 18.yy' da son yüzyıldan sonra ortaya çıkmıştır. Serbest tasarlanmış çeşmeler içinde avlu ya da bahçe içinde kullanıma açılmış olanlar da vardır.

Kocamustafapaşa Camii avlusundaki 1737 tarihli Hacı Beşir Ağa , Tarabya'daki 1812 tarihli Nevnihal Hatun çeşmeleri bu türe örnek gösterilebilir. İstanbul çeşmelerinin bir bölümünün başka bir yapı ile tasarlandıklarını görmekteyiz. Sebille birlikte olanlar çoğunluktadır.



1801 tarihli Eyüp'teki Mihrişah Sultan Çeşmesi ve Zeynep Sultan Camii avlusunun köşesindeki 1777 tarihli birinci Abdülhamit Çeşmesi sebile bitişiktir. Eminönü Yeni Camii'ndeki 1738 tarihli Rukiye Kadın Çeşmesi türbeyle birlikte tasarlanmıştır. Kocamustafapaşa Caddesi'ndeki 1734 tarihli Hekimoğlu Alipaşa Camii'nde avlu kapı düzenlenmesine çeşme de katılmıştır. Kadırga limanındaki 1768 tarihli esma sultan ve Edirnekapı-Rami arasındaki topcularda bulunan 1617 tarihli sadrazam Mehmet paşa çeşmelerinde örtü, namazgah olarak kullanılmıştır.Haydarpaşa-Salacak arasındaki çukur arazideki 1654 tarihli çeşmeyle beylerbeyindeki  çeşmenin arkasındaki çimenlik, birer namazgah sofrasıdır. günümüzde mevcut olmayan yeni bahçedeki gürcü Mehmet paşa ve aktar Halil ağa çeşmelerinin üstüne caminin minareleri oturtturulmuştur. 1755 tarihli fındıklıdaki zavk-i kadın çeşmesi ise sıbyan mektebinin altındadır. Çeşme yapısı fiziksel biçimlenişine göre de değişik görüntüye sahiptir.

İstanbul çeşmelerini fiziksel biçimlenişe dayalı tipolojik incelemede cephe sayısına göre gruplandırabiliriz.

Köşe ve meydan çeşmeleri çok cepheli çeşmeler grubunda değerlendirilir. Özelikle hayvanların kullanımına açık Çeşmelerde musluk sayısı çoğalmaktadır. Üsküdar da paşalimanında bulunan 1874 tarihli Hüseyin avni paşa çeşmesi bu nedenle on muslukludur. tek musluklu olup Ayasofya üçyüzlü çeşmesi gibi çok kanatlı tasarlanmış olanlarda vardır. Fiziksel biçimlerine dayalı tipokolojide gövde biçimlenişide önemli çeşitlilik yapmaktadır.

Çeşmelerin büyük çoğunluğu küp yada dikdörtgen ve prizma gövdelidir. 18yy da 1782 tarihli emirgan çeşmesinde görüleceği gibi çokgen gövdeli çeşme yapımı yaygınlaşmıştır. Gövde biçimi olarak seçilen bir öteki geometrik biçim silindirdir.sütun biçimindeki silindir gövdeli çeşmeler daha çok küçük boyutludur 1737 tarihli kocamustafa paşa camii avlusundaki hacıbeşir ağa çeşmesi silindir gövdeli çeşmeye örnek verilebilir.

Çeşme sözcüğü su kaynağı manasına gelmektedir.Türkçede göz kelimesinin Farsça karşılığı olan çeşm sözcüğünden alınmıştır. Cephe tasarımının çözümlenmesinde cephe öğelerinin birbiriyle olan ilişkilerinin tanımlanması ve bütün içindeki kurdukları düzenin çözümlenmesi gerekir.

Klasik dönemde musluk,s ivri kemerle biçimlenen derin bir niş içine yerleştirilmiştir. Kimi örneklerde sivri kemer yerine dilimli yarım yuvarlak  kemer kullanıldığı görülür. Dikdörtgen bir blok oluşturan yazı , dış duvar yüzeyinde, niş üzerindedir.Niş im sivri kemeri ile kitabe bölümü arasında kalan alan köşelik olarak değerlendirilmekte ve bu bölüme simetrik olarak İki rozet yerleştirilmektedir. Çeşme cephenin simetri ekseni üzerinde dizilen bu öğeler çoğu kez bir silme ile dikdörtgen çerçeve içine alınmıştır..Köşeleri dik açıyla oluşan çeşme gövdesi kimi örneklerde burmalı ince sütunlarla yuvarlatılmıştır. Klasik üslubun istanbuldaki görkemli  örneklere, edirnekapıda yer alan 1565 tarihli mirahor nuh ağa ve şehzade başında yer alan 1603 tarihli İbrahim paşa çeşmeleridir.

18 yy’a birlikte klasik şemada çözülme başlar.1740 lara değin vardırabileceğimiz bu dönüşüm  sürecinin başlarında klasik dönemin düzenlenmesi değiştirilmeden uygulanmıştır.bu aşamada dikkati çeken klasik dönemin üslupsal düzeni Avrupa baroğunun dışa vurumcu anlatımına doğru çözülmeye başlamasıdır.

Klasik dönemde çeşme cephesi geleneksel taç kapı ve mihrap düzenlenmesini yineler. değişik ölçek ve konumda dikdörtgen alanların birbirleriyle olan ilişkileri duvar düzeninin estetiğini  oluşturur. 18yy’da ise, doğal öğelerin katılımıyla klasik üslubun dörtgen prizma gövdesi  kemirilmeye başlar.

Rumiler, Pal meler ve lotusların karşısında buketli vazolar meyveli kaseler çıkartılmıştır. Stilizasyonla doğalcılık yan yana  birlikte var olmuşlardır.Bab-ı hümayun çeşmesinde  görüleceği gibi, yeni bezeme öğeleri kimi yerde stilize edilerek kullanılmış kimi yerde de üçüncü boyut denemeleriyle doğalcı üslup abartılmıştır.

Osmanlı imgelerinin göz kamaştırıcı gücü böylece yepyeni bir doğrultuda ürün vermeye yönelmiştir. Değişim yalnızca yüzey bezemesine değil ,kütle biçimlenişinide yansır.bu dönemde küp gövdenin yerini çokgen gövde almıştır. Çokgen prizma gövdede dış bükey eğrisel dönüşler gözlenir yine bu dönemle birlikte kent dokusunda belirmeye başlayan meydanların merkezlerinde geniş saçla son duran anıt niteliğinde meydan çeşmeleri yapımı hızlanmıştır.

18yy’da yapı malzemesinde de farklılaşma izlenir. 16yy ın kesme taştan yapılmış çeşmeleri yerine 18yy da mermer kaplamalı. çeşmeler yaygınlaşır. 1700-1740 arası olarak belirleyeceğimiz bu dönem geleneksel Osmanlı üslubundan batı üslubuna geçiş dönemidir. Cephe düzeninin ana şeması korunmuş, ancak yeni öğeler kullanılmıştır. Dönem içinde en karakteristik öğeler yuvarlak kemerli az derin niş ve ışınsal gelişen niş örtüsüdür.
Niş örtüsünün başlangıç çizgisini mukarnaslı bir korniş belirler. Kimi öğelerde mukarnaslı korniş, gövde ile örtü arasında saçak korniş olarak yer alır.

Bezeme öğelerinde başlayan çözülme 1740larda düzenlemede de kendini belli eder. Kitabe, klasik dönemdeki gibi duvar yüzeyinde niş üzerindedir. Duvara bitişik örneklerde de saçak  ince gövdeli plastrlarla iki yandan desteklenmektedir. Yine bu yıllarda bezemelerde de niteliksel bir değişim gözlenir “c” kıvrımlı yapraklar yüzeysel bezemenin asal öğeleridir. Öğelerde ince ve kıvrak çizgiler egemendir.saadettin efendi çeşmesi1741 dönemini üslubunu en iyi tanımlayan örnektir. Zevk-i kadın çeşmesi 1755 döneminin bir çeşmesidir. Niş derinleşmiş, kemer iç bükey  ve dış bükey hareketlenmelerle biçimlendirilmiştir.

Yüzyılın ortalarında cephe çeşmesinde değişim hızlanır. Yapısal ve bezemesel öğeler yeni bir içerik içinde değerlendirilmeye başlanılmıştır.Abartılmış öğeler yontusal öğeleri güçlendirirler. Cephe yüzeyinde düşey ve yatay bölünmeler değişik düzlemler oluşturacak biçimde çoğalırlar “c “ kıvrımlı kemerler “s “ kıvrımlı kemerlere dönüşürler. İri gövdeli sütunları baş tabanda yivli gövdeli ve volütlü  başlıklı plastrlar izler. Destek ve korniş ikilemi arasında denge kurulur.Işınsal biçimlenen niş örtüsü kemer kıvrımlarıyla uyum içinde gelişir.Gövdenin üst bölümü geniş bir baş taban oluşturur, Kitabe baş tarafa alınmıştır. Kanatlı cephe düzenlemeleri bu dönemde yaygınlaşır. Bu dönemin en ilginç örneği Nur-u Osmaniye külliyesindeki üçüncü Osman çeşmesidir.(1756)Musluk tablasını oluşturan Plastrlar baş taban düzenlemesinin birkaç kez yinelenen ilginç bir tasarı uygulamasıdır. Bir tiyatro dekoru gibi üçüncü boyut oluşturulmak istenmiştir.

Yusuf efendi çeşmesinde (1757) cephe düzenlemesi iri kare kesitli yivli plastrlarla üç kanada  ayrılmaktadır. Yan kanatlarla orta kanat arasındaki ölçek farkı ve kanatlar arasında içbükey , dış bükey profillerle geçişler barok üsluba uygun çözümler olarak gözükmektedir. Yüzyılın ortasında karşılaşılan yenilikler 1770li yıllarda da sürmektedir, ancak oransal ilişkiler ve bezeme öğelerinin değerlendirilmesinde farklılaşma belirmiştir.

Akant yaprağı-istiridye kabuğu örgesi ön plandadır. Musluk tablasının asıl bezeme öğesi olan Akant yaprağı-istiridye kabuğu örgesi , ayrıca düşey kesitte “s” kıvrımı oluşturacak biçimde baş tabanda yer alır.

Saçak kornişi belirgin bir biçimde genişler. Baş tabanın yükseltilmesiyle gövdede oransal ilişkilerde değişmiştir. Musluk çevresi , yonca yaprağı  yada çok kıvrımlı  kemer türleriyle oluşan sıra kemerlerle sıralanmıştır. Emirgan çeşmesi(1783) meydan çeşmesi anlayışındaki değişim gösterir.Kütlenin düşey gelişimi , değişimin en belirgin özelliğidir.Bu düzenlemenin uzantıları 1806 tarihli Hatice sultan çeşmesi ve 1874 tarihli Hüseyin paşa çeşmesiyle 19 yy da sürmüştür. 1771 tarihli hamidiye çeşmesi , 1780 tarihli sineperver valide  sultan çeşmesi ve 1780 tarihli dülger oğlu çeşmesi bu tipin çeşitlemeleridir. 1770 lerin düzenlemesi 1790 larda musluk tablasında silmeli dikdörtgen çerçevenin belirmesinden  sonra değişir. Bu grubun örnekleri hibetullah  valide sultan çeşmesi(1791) Haznedar usta çeşmesi (1791 ) ve Eyüpteki Mihrişah sultan çeşmesidir.(1792).

19yy il yarısında çeşme tasarımı yeni bir  karakter kazanır. Bu düzenlemede musluk bölgesi gömme bir yay kemerle çevrilirdir. Çeşme köşeleri kimi zaman gövdeleri yivli ve iyon başlıklı,kare kesitli az derin plastrlarla belirlenmiştir.

Yalın silmeli bir korniş , örtüye yakın bir yükseklikte gövdeyi dolanır.Kitabe kornişle oluşturulan üst bölüme yerleştirilmiştir. Cephe düzenlemesinde yeni bir öğe katılır: Tuğra. Üsküdar’daki üçüncü selim çeşmesi (1802) Yeni düzenlemenin ana ilkelerini yansıtan ilk örnektir. Küçüksu’daki meydan çeşmesinin (1806) uzunlamasına gelişen dikdörtgen prizma gövdesi üzerindeki düzenleme yeni anlayışın meydan çeşmelerine de yansıdığının kanıtıdır. Dört cephede yer alan musluklar gömme yay kemerle ile çevrilidir. 18 yy ikinci yarısında yaygınlaşan akant yaprağı –istiridye kabuğu  kilit taşı örgesi ,keskin çizgilerle yontulmuş hotoz biçimine dönüşmüştür.Duvar yüzeyinde yaprak örgeleri biçim değiştirerek kumaş dökümlerine dönüşmüşlerdir. madalyon örgesi,dönemin karakteristik öğelerinden biridir. Cevri kalfa çeşmesi’nde görülebileceği gibi 3. Selim döneminde geliştirilen düzenleme, 2. Mahmut döneminde benimsenmiştir .Çeşme aynasında akant yaprağı-istrdye kabuğu yerine, madalyon, amfora, tüye dönüşmüş yaprak örgeleriyle oluşan bir düzenleme geliştirilmiştir.

Talimhane’deki 2.Mahmut çeşmesi bu dönemin klasik şemasına örnektir. 2. Mahmut döneminin bir diğer özelliği ampir üslubunun etkisi altında oluşmuş dönem üslubunun,ana  karakteri korunarak çeşitli tasarım şemalarının denenmiş olmasıdır. Beylerbeyi’ndeki 2.Mahmut çeşmesi(1811)gövde biçimi ve profiliyle geleneksel meydan çeşmesi anlayışından  uzaklaşmaktadır. Dönemin örgeleriyle oluşturulan tepeliğin klasik dönemden sonra yeniden kullanımı ilginçtir. Maçka’daki bezmi alem valide sultan çeşmesinde(1839) yeniden küp gövde biçimine dönülmüştür. Gövde köşelerini belirleyen enli kare kesitli pilastrlar üzerinde yatay derzler açılarak yapay doku farkı oluşturmak yeni bir denemedir. Musluk aynasında bu kez çeşitli asalet simgeleri yer almaktadır.Kolon kiriş-kemer üçlüsünün düzeni ve ölçüleriyle Roma takı görünümünde olan Eyüp’teki Pertevniyal Kadın Efendi Çeşmesi(1856) arkitektonik yapısıyla dikkati çeken bir örnektir.

Yapısal öğeler irileşmiş, bezemesel öğeler dolgunlaşmıştır.Çeşme cephesinde plastik değerler antik çağ üslubu içinde yorumlanmıştır. Girland örgesi bezeme sözlüğünün yeni öğesidir. Topkapı mezarlığı duvarına yerleştirilmiş 2. Mahmut çeşmesi’nde (1843) sütunların gövdeden ayrılması, bir öteki tasarım denemesidir.Bu yapıtta da gövde bir tepelikte saçlanmaktadır. 19. yy.ın ilk çeyreği ve 20. yy.ın başı çeşme tasarımında yeni düzenlemelerin denendiği bir dönemdir.Dönemin anıtsal yapılarında karşılaşılan eklektik yaklaşım çeşme cephelerine de yansır.Değişim Aksaray’daki Pertevniyal valide sultan çeşmesiyle (1881) başlatılabilir.

Camii avlusuna girişte kapı düzenlemesi oluşturan çok yalaklı çeşmede , Topkapı 2.mahmut çeşmesinde olduğu gibi sütunlar serbesttir , ancak bezeme niteliğinde değişim olmuştur. Bezeme hem yüzeyselleşmiş , hemde rumi , palmet ve lotuslarla birlikte klasik dönemin  stilizasyonuyla biçimlenmiştir.18yy ilk çeyreğinde var olan mukarnas lı korniş , cephe tasarımında yeniden yerini almıştır. Yıldızdaki 2.Abdülhamit meydan çeşmesi (1888) , Aksaraydaki valide çeşmesindeki kimi değerleri sürdürmektedir, ayrıca kum saati başlığı ve  tabanıyla duvar nişi örgelerine de yer verilmiştir.

D’Aronco çeşmesi olarak tanınan Galatadaki çeşme ile bugun Maçka parkında bulunan 2.Abdülhamitt çeşmesi, eklektik üslubun Art nouveau akımı etkisiyle biçimlenen ilginç örnekleridir. Galatadaki çeşmede Osmanlı mukarnas sistemi nis örtüsünde soyutlanarak kullanılmıştır.Bir yandan da Art nouveau  akımının bitki motifli öğeleri tasarıma katılmıştır.İkinci Abdülhamit çeşmesi , Osmanlı mimarlığında eklektik üslup örneği  olarak özgün bir yapıttır. O zamana değin kapalı kütle olarak tasarlanan çeşme gövdesi bu örnekte doluluk e boşluk değerleri düşünülerek biçimlendirilmiştir. Bab-ı hümayun meydan  çeşmesini anımsatan geniş saçak iki ayakla desteklenmektedir.Ayaklar arasında baştaban dolgu duvar olarak düşünülmüştür.Mermer bir blok üzerinde yer alan musluk aynası tunç şebekeyle tümlenmektedir. Kabartmalarda Osmanlı, barok ve rokoko izleri görülür.Tunç şebeke kullanımı sebil ve hazireli çeşmeler etkisiyle gelişmiş olabilir.

Osmanlı çeşmelerinin en son tipi birinci ulusal mimarlık döneminde oluşturulmuştur. Sivri kemerli niş , yazıt , rozet ,mukarnaslı kornişle Kısıklı Çeşmesi (1914)Klasik Osmanlı üslubunu yeniden yaşatma isteğini dolaysız olarak yansıtmaktadır. Sivri kemer ve kanatlı biçimlenişiyle Sultanahmet deki üçyüzlü çeşme , Klasik dönemin genel tasarım öğelerinden yararlanarak  günün üslubuna uyarlama çabasını gösterir.

Kent içi çeşme cepheleri üzerine, geliştirdiğimiz tipolojik çözümleme Osmanlı sanatında sanat derinliğinin  gücünü göstermektedir.18 yy başından cumhuriyetin başına değin geçen süre içinde çok çeşitli tipler üretilmiştir. Tasarımda biçimsel değişmelere karşın özde Osmanlı karakteri sürekli olarak korunmuştur.

















0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen soru sormadan önce soracağınız konu ile ilgili olan yayınları okuyunuz...