.

Öne Çıkan Yayın

Boya Fırçaları Çeşitleri ve Kullanımları

Bu konumuzda  fırça çeşitleri ve kullanımlarına yönelik küçük örnekler verdik.  Fırçaların kullanım şekillerini görmek için video...

Cumartesi, Temmuz 13, 2013

İşlemeli Antika Saatler - Saat türleri - Saat tarihi

İşlemeli Antika Saatler - Saat türleri - Saat tarihi




Antika denilince antika saatler akla hemen ilk gelen eşyalar arasında yer alırlar. Eski el işi işlemeli antika saatler antika olmalarıyla beraber halen daha bazı meraklı insanlar tarafından kullanılmaktadır


Antikacılık hakkında ansiklopedik bilgi
Alm. Antiquität (f), Fr. Antiquite, İng. Antique. Eski zamanlardan kalma, tarihi değeri olan ve nadir bulunan eşya. Antika, İtalyanca bir kelimedir. Osmanlılarda antika yerine “Giranbaha tuhaf tefarik” (Pahası ağır, az bulunur, hoşa giden mümtaz eşya) tabiri kullanılırdı. On dokuzuncu yüzyıldan itibaren dilimizde kullanılmaya başlandı ve sonra da yerleşti. Tarih boyunca kurulan devletlerin ata yadigarlarını muhafaza etmeleri, saklamaları, antikaya duyulan önemi arttırmıştır. Ayrıca bazı insanlarda eski eserlere karşı aşırı merak vardır. Bunların neticesinde paha biçilmez antika kolleksiyonları meydana gelmiştir. Devletlerin yıkılması, yangın, sel, deprem gibi felaketler, bunlardan pek çoğunun harab olmasına sebeb olmuştur.


Osmanlı Devletinin kuruluşundan yıkılışına kadar muhafaza edilebilen eserler, müzelerimizde saklanmaktadır. Bunların hepsi birer tarihtir. Kazılarda çıkan pek çok eşya, kıymetini bilemediğimiz için veya çalınarak yurt dışına kaçırılmaktadır. Pekçok eserimiz bu sebeplerden dünya devletlerinin müzelerini süslemektedir.

Günümüzde hemen hemen her devlet antika eserlerin memleket sınırları dışına çıkarılmasını yasaklamıştır. Devletler, antika eşyalarla müzeler kurup geliştirerek turizmini geliştirmek için uğraşmaktadır.

İslam, Türk, ilkçağ ve Osmanlı eserleri sayesinde yurdumuz, dünyanın en zengin antika kolleksiyonlarına sahip ülkesidir.

Antika toplayan, satın alan ve satan, yani ticaretini yapan kişilere antikacı denir. Antikacılar; tarih, sanat tarihi, arkeoloji gibi ilimlerde bilgileri olan kimselerdir. Türkiye’de 19. yüzyılda antikacılık müstakil meslek haline geldi. Daha önceleri müstakil olmamakla beraber, çeşitli eşyanın ticaretini yapan kişiler tarafından alınıp satılırdı. Bilhassa, Kapalıçarşı İç Bedesten esnafı, bu işle meşgul olurdu. Halen İç Bedesten’de antika eşyalar satılmaktadır.

Antika eşyanın değeri, tarihi olması kadar aid olduğu dönemin sanatını yansıtmasıyla da ilgilidir. Bu bakımdan yüksek bedellerle alınıp satılmaları bu piyasayı oldukça genişletmiştir. Günümüzde milletlerarası çapta faaliyet gösteren müzayede firmaları rekor sayılacak değerde antika eşya satışları yapmaktadır.

Değerlerini ancak uzmanların ve piyasanın tayin etmesi sebebiyle antika, kişiler ve hatta şirketler için bir yatırım aracı haline gelmiştir. Zaman zaman antika eşya alım-satımı ile uluslararası finans hareketleri hakkında iddialar ortaya atılmaktadır. Bu iddialar, müzayede firmalarının daha da şöhret kazanmasına yardımcı olmaktadır.










De baufre , Paris imzalı 1675
yapımı Fransız kolye saati.








Saatler ve Saat türleri

Saat, ilk defa MÖ 4000'lerde Mısır'da kullanılmaya başlanmıştır. Mısırlılar, Güneş'in her gün belirli bir düzende doğup battığını keşfetmişti. Bundan yararlanarak güneş saatini icat etmeyi başardılar. Bu saat çeşidinde dik duran bir cismin güneşin geliş açısına göre oluşturduğu gölge boyuna bakılarak saat hesaplanıyordu. Ancak güneş saatinin bir eksikliği vardı. Geceleri güneş olmadığından dolayı çalışamıyordu. Bunun üzerine Antik Mısırlılar kum saati ve su saatini icat ettiler.





Güneş saati, zamanı Güneş'in konumuna göre ölçmeye yarayan alettir. Genel olarak rastlanan yatay güneş saati tasarımlarında dikey olarak yerleştirilmiş bir çubuğun gölgesi, yatay yerleştirilmiş bir yüzeyde günün saatlerini gösteren kadrana düşer. Güneş gökyüzünde ilerledikçe çubuğun ucunun saat üzerinde bıraktığı gölge, farklı saat çizgilerine denk gelecek şekilde hareket eder. Bu tasarımlarda çubuğun Dünya'nın dönme eksenine hizâlanması gerekir. Dolayısıyla bu tür güneş saatinin doğru zamanı göstermesi için çubuğun manyetik kuzeyi değil, coğrafî kuzeyi gösteriyor olması gereklidir. Ayrıca çubuğun yatay düzlemle yapacağı açı, saatin bulunduğu coğrafî enleme eşit olmalıdır. Yine de bu iki özelliğe sahip olmayıp farklı ilkeler çerçevesinde çalışan güneş saatleri de tasarlanabilir.Bu saatler bir dairenin ortasına cubuk konularak ve pusula yardımı ile (her yerde kuzey'i göstermesi lazım) her saat gölgenin düştüğü yere işaret konularak yapılabilir.



Ateş Saati, (ya da Mum Saati), petrol lambasının alevi ile çalışan saat mekanizmasında, tüketilen yağın bölmeli bir saydam kapta izlenmesi ya da kısalan mumun gölgesinin, arkadaki bir cetvel üzerindeki boyuna göre zaman belirlenen saattir.   İlk olarak nerede kullanıldığı bilinmemektedir. Ancak bu çeşit saatler 520 yılına ait Çinli şair You Jiangu'nun bir şiirinde geçmektedir. Bu şiirde mum üzerindeki derecenin zamanın geçmesini belirlediği anlatılmaktadır. Aynı tip mumlar 10. yüzyılın ilk dönemlerinde Japonya'da da kullanılmıştır. Uzakdoğudaki bu ülkelerde tapınaklar başta olmak üzere çeşitli bitkiler dövülerek toz haline getirilip, sıkıştırılarak bir tüp içinde yerleştirilmesi ile ateşin ulaştığı yere göre zaman hesaplaması yapılmaktaydı.

En bilinen mum saati ise İngiltere'de Kral Alfred tarafından kullanılmıştır. Büyük Alfred'in icadı saat, tamamı 72 penny ağırlığında, her biri 12 inç uzunluğunda, aynı kalınlıkta ve 12 eşit parça şeklinde işaretlenmiş 6 mumdan oluşmaktadır. Her mum tamamen 4 saatte ve her işaret 20 dakikada yanmaktadır. Mumlar ağaçtan yapılmış ve önü mumlar görünecek şekilde şeffaf koruma kutusu içinde durmaktadır.
En gelişmiş modellerinden biri ise Ortadoğulu bilim adamı El Cezeri'nin 1206 yılında yaptığı saat kabul edilir



Kum saatleri içinde kum olan, altı üstü geniş, beli ince, eşit miktarda bir sıvının ya da çok ince taneli bir katının bir delikten geçerken daima aynı zamana ihtiyaç göstereceği ilkesine dayanarak çalışan zaman ölçme aracıdır.  Akış hızının sabit olmayıp, işlemin toplam süresinin sabit oluşu bu saatlerin dezavantajıdır. Saatlerde kumun yanında, zaman zaman pudra haline getirilmiş yumurta kabuğu, cıva ya da ince toz siyah mermer de kullanılmıştır. Kum saati, Avrupa’da ilk kez 8. yüzyılda bir papazın buluşuyla kullanılmaya başlanmıştır. Camcılık becerisi geliştikçe, kumun doldurulduğu ağız da eritilerek kapatılmış ve nemlenerek akışın zorlaşmaması sağlanmıştır.
16. yüzyıldan günümüze bu saatler sürekli zamanı ölçmek için değil, belirli bir sürenin başlangıcını ve bitişini göstermek için kullanılmıştır; kiliselerde dua süresi, gemilerde tayfaların nöbet süresi ya da gemilerin hızlarının belirlenmesi amacıyla da kullanılmıştır.Ve günümüzde oyun vs. benzeri yerlerde de kullanılmaktadır.
Soğuk iklimlerde su saatine göre daha yaygın kullanımı olduğu halde, kum saati gün boyunca zaman ölçümü için çok uygun bir gereç değildi. Bunun için, ya çok büyük yapılması ya da başında her an birinin beklemesi gerekiyordu. Bazı kum saatlerinde bulunan kadrandaki gösterge, saatin her başaşağı edilişinde bir saat ileri alınıyordu. Yine de, kum saati uzun bir dönem boyunca küçük zaman aralıklarının ölçülmesinde başarıyla kullanılmıştır.



Mekanik saatler için bulunan mekanizma, ağırlığın asılı olduğu ipi ya da zinciri kısa aralıklarla tutan ve bırakan bir vargel düzenidir ve tüm modern saatlerin de ortak özelliğidir. Böylece, kısa aralıklarla duran ve inen bir ağırlık, saat mekanizmasını günün uzunluğuna ya da kısalığına bağlı olmaktan kurtarıyordu.
Bu mekanizmanın en eski türü "kamalı" olarak biliniyor. Ucuna ağırlık bağlı iki yanından atlamalı olarak tırnaklarla donatılmış bir metal çubuk ve yatay olarak gidip gelen bir milden oluşan mekanizmada, her gidişte bir tırnak salıveren bir düzen oluşturulmuş ve milin ivmesi de dış ucuna takılmış bir ağırlıkla kontrol edilmiş. Ağırlık uzağa çekilince salınım hızlanıyor, yaklaştırılınca da yavaşlıyor. Böylece, başlangıçta dakikaların ve daha sonra da saniyelerin belirlenmesi mümkün olmuştur.


Zamanın mekanik olarak ölçülmesi yönündeki ilk adımlar din adamlarından gelmiştir. Keşişler dua etmek için kesin saati bilmek zorundaydılar. İlk mekanik saatler, saati göstermek değil duyurmak üzere yapılmışlardı. Bu saatler birer ağırlığa bağlı olarak çalışıyorlardı ve belirli zaman aralıkları ile gonga vuran tokmaklarla donatılmışlardı. Daha önceki yüzyıllarda, eski saat sistemlerinin sesli birer uyarı vermesini sağlama çabaları olumlu sonuçlanmamıştı. Geçen süreyi ufak taş parçacıkları atarak ya da düdük öttürerek belirten karmaşık mekanizmalar üretilmişti.
Güneş saati, su saati ve kum saati, değişik şekillerde süreyi göstermek amacına yönelikti. Mekanik saat ise manastır hayatında belli bir mekanik işlevi yerine getirmek, bir çekiç aracılığıyla ses üretmek ve böylece belirli zaman aralıklarını belirtmek amacını gütmekteydi. O dönemlerde saatlerin çan çalması gerektiğine inanılıyordu.
Mekanik saatlerin içinde en ünlülerinden olan Giovanni di Dondi’nin tasarımı, ağırlıkla işleyen mekanizmaya bağlı sarkaç ve sekteli rakkas dişlisinden oluşuyordu ve saatte kadran bulunmuyordu.
Gündüz saatlerinin gece saatlerine uymayan saat sistemi, 14. yüzyılda mekanik saatlerin yapılmasına kadar devam etmiştir. Günü eşit saatler halinde bölen ilk saat, Milano’daki Saint Gottard kilisesi saatidir. Yüzyılın ortasına doğru büyük Avrupa şehirlerinin kulelerinde mekanik saatler görülmeye başlanmış ve gittikçe yayılmıştır. Vargel düzeniyle çalışan bu saatler 300 yıl boyunca devam etmiştir.
1500’lerde Nürnberg’de Peter Heinlein’ın zembereği bulmasıyla, büyük ağırlıklar kalkarak taşınabilir küçük saatler olanaklı kılınmıştır. İlk saatlerde kadran, akrep ve yelkovan bulunmuyordu. Okuma yazma oranının düşük olması, saatlere insanların bakıp anlayacağı yazılar koymak yerine çan sesleri konmasını gerektiriyordu. Süreyi görsel olarak göstermek için saatlere kadranı ilk olarak kullanan ve 1344’te 24 dilimlik saati yapan Dondi’dir.
Saat gelişiminde atılan başka bir büyük adım da sarkacın bulunmasıdır. Kilisede papazı dinlerken kürsünün üzerinde sallanan lambanın salınım zamanının sabit olduğunu farkeden Galileo, sarkacın salınım periyodunun, ağırlığına ya da genişliğine değil, uzunluğuna bağlı olduğunu bulmuştur. Galileo, ölümüne yakın, sarkaçla çalışan bir saat tasarlasa da bunu gerçekleştirememiştir. İlk çalışan sarkaçlı saati 1656’da, Galileo’nun ölümünden 14 yıl sonra, Alman astronom Christian Huygens yapmıştır. Huygens’in saati önceleri günde bir dakikadan az hata veriyordu. İlk olarak sağlanan bu hassaslığı, Huygens çalışmalarıyla hatayı günde 10 saniyeye düşürerek, artırmıştır.
Sarkacın bulunmasıyla ilk defa olarak saatlere dakika ve saniye kolları eklenmiştir.1670’lerin ortalarında Huygens’in balans yayını geliştirmesi taşınabilir saatlerin gerçek bir cep saati haline getirilebilmesini sağlamıştır. Yay mekanizmasının bulunması, zamanın hem karada hem de denizde aynı doğrulukta ölçülebilmesini sağlamıştır. Balans yayının geliştirilmesi ile gittikçe küçülen saatler cepte ya da kolda taşınabilmeye başlamış, ilk ucuz cep saatleri ABD’de üretilmiş, kol saatleri ise 1890’larda ortaya çıkmıştır. Başlangıçta sadece kadınların kullandığı kol saatleri, I. Dünya Savaşı sırasında erkekler arasında da yaygınlaşmıştır.
Zamanı karada ve denizde aynı olarak ölçebilen bu yeni saatlerle zaman birimlerinin hassaslığı sorgulanmaya başlanmıştır. Bir saniyenin uzunluğu neydi? Basit bir hesapla saniye dakikanın 1/60’ı, dakika saatin 1/60’ı ve saat te günün 24’te biri olduğu için bir saniye ortalama güneş gününün 86 400’de biri olarak ortaya çıkar. 1820’de zaman aralıkları bu hesaba göre standardize edilmiştir.



Köstekli saat, bir zincir vasıtasıyla elbisenin herhangi bir yerine takılarak kullanılan saat türüdür. Köstekli denmesinin sebebi de bu zincir vasıtasıyla taşınmasıdır. Genel anlamıyla kurularak çalışan mekanik bir saat türüdür.



Elektronik saat, çok küçük pilli saatlerdir.Kol saatleri,elektronik saatler grubuna girer.Pilleri minik ve yuvarlaktır.Pilleri bittiğinde değiştirilmesi mümkün saatlerdendir.Yelkovan ve akrebi ayarlanabilir.Hata yapabilir(duraklayabilir).Bu saat atom saati kadar uzun süre dayanmaz.
Saatçi, mekanik sistemle çalışan kol saati, çalar saat, cep saati, duvar saati gibi saatlerin montaj, tamir ve ayarını yapar.
İlk saat yapımcılarının karşılaştıkları güçlükler, sadece mekanik alanda olmuştu. Teknik gelişmeler sayesinde, saatlerin mekanizmalarınıda küçültmek imkânı doğdu. Lup ve cımbız, saatçinin vazgeçilmez çalışma arkadaşlarıdır. Saatçilik endüstrisinde yeni bir adım daha atılmış ve daha düne kadar bir mekanikçi olan saatçi, giderek aynı zamanda bir mikroelektrikçi ve nihayet bugün bir mikroelektrik uzmanı niteliğini kazanmıştır. Eskiden, ancak belirli iş bölgelerinde çalışabilen saatçi, şimdi sayaç ya da mikromekanik fabrikalarda iş alanları bulabilmektedir. Saat yapımcılarının dışında kalan saat tamircileri ise, dünyanın bütün yerleşme bölgelerinde, kendi adlarına işyeri açabilirler.



0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen soru sormadan önce soracağınız konu ile ilgili olan yayınları okuyunuz...