Side’den 8:55 de ayrıldım. Alanya'ya 73 km yolum var.
Kendimi çok yorgun hissediyorum. Bir kaç gündür üzerimde bir ağırlık var. Sanırım hafif bir üşütme durumu yaşıyorum. Havalar da azıcık serinlemeye başladı. Gündüz pek problem olmuyor. Deniz suyu ve hava gündüzleri hala sıcak ama bir kaç gecedir serin oluyor, hele sabah karşı.
Antalya Düden Şelalesi - Belek Halk Plajında Çadır Kamp
8 Ekim
Sabah geç uyandık. Saat 11 gibi otelden çıkıp en yakındaki avm ye gidip alışveriş yaptım.
Sidar için bir kartuş, kendim içinde wd-40 sprey ve birde kaybettiğim şapkanın yerine yenisini aldım.
Her seyahatimde bir şapka ve gözlük kaybetmek adet haline geldi bende…
Mart ayı Likya Yolu gezisinde uğradığım ve rüya gibi bir yer dediğim yere doğru pedallamaya başladım. 24 km.
Bu bölümün Videosunu İzle
Buraya kadar herşey çok güzeldi.
Konaklama alanını daha önceden haritada işaretlemiştim. Google maps beni yanlış yoldan götürdü. Fazladan çok dik bir rampa çıktım. Sonra geri döndüm. Maps.me yi açtım o da beni orman yoluna soktu. Oradan da çıktım. Bu sefer taşlık kayalık çok kötü bir yola girdim. Sonra küçük bir kaybolma durumu yaşadım. Evet kayboldum. Ulaşmam gereken yere bir türlü varamıyorum.
Tam o sırada bir araba geldi. Konaklama yerinin sahibini sordum. Allahtan tanıyormuş. Yolu tarif etti. Başka bir çok kötü yoldan ki kötü dediğim bisiklet sürülemez durumda olan yoldan zor bela hedefe ulaştım. Ulaştığımda hava kararmıştı. Yarım saat daha geç kalsam bu benim hiç iyi olmayacaktı. Neyse.
Çadırımı kurdum, karnımı doyurdum. Şimdi erkenden yatacağım.
Çok yoruldum. Bu günkü turun son 1 saati günün tamamından daha yorucu ve stresliydi. Zamana karşı full performans bir hayatta kalma mücadelesi oldu.
Bu güzel mekanın sahibi ile geçen sene Likya yolunu yürürken tesadüfen yolda tanışmıştım. Konaklayabilecek bir yer sordum. “Benim kamp yerim var gel götüreyim seni.” demiş ve motoruyla beni buraya getirmişti. Gördüğümde ilk söylediğim şey “rüya gibi bir yer” olmuştu.
Çadırın hemen solundan dağdan gelen minik bir çay akıyor. Buz gibi. İçelibiyor ve çok lezzetli. Bu suyu içmeye doyamadım. İki tane çardak var, üzerinde minderler var. İstersen dışarıda yat, ne sivrisinek var nede karasinek. İki dağın arasında gizli saklı bir yer, hafif bir yayla havası esiyor ama çok değil. Üşütmüyor. Ne nem var nede gece çiğ düşüyor. Kamp yaptığım en güzel yerlerden biri. Sakin sessiz. Ne gelen var nede giden. Sadece ulaşımı biraz zor.
Çadırın arkasında bir kulübe içinde mutfak var, içinde herşey mevcut.
Sabaha karşı 4 civarında, çadırın etrafında ayak sesleri duydum. İlk önce aldırış etmedim. Gece kız arkadaşıyla manzara seyretmeye, içmeye gelenler olmuştu. Herhalde yine birileri geldi diye düşündüm.
Sonra bir takım homurtular, garip sesler duydum. O an tamamen uyandım ve onların domuz olduğunu anladım.
Domuzlar genelde ürkek olur, insana fazla yaklaşamazlar. Ama bunlar öyle değil. Çadırın dibine kadar geldiler. Ayak seslerinden çadırın hemen yanında olduklarını anladım.
Çadırın eteklerine elimle vurarak ses yaptıysam da hiç oralı olmadılar. Çadırın dibinde durup, çadırı kolluyor ve garip sesler çıkartıyorlardı.
Ayak seslerinden kalabalık oldukları belliydi.
Sonra yüksek sesle bağırmaya başladım. Yine hiç oralı bile olmadılar. Hatta ben bağırdıktan sonra aralarından bazıları da bağırmaya başladı.
O an tüylerim diken diken oldu.
Çadırın içindeyim, dışarıda bir sürü domuz var ve kaçacak yer yok.
Sonra tüm cesaretimi toplayarak çadırın fermuarını açtım.
Kafa lambasını en yüksek ayara getirip; önce çadırın önüne ışık tuttum. Hızlıca hemen sağ ve sol yanları aydınlatıp kontrol ettim. Işığı görünce çadırın arkasında, ağaçların diğer tarafına toplandılar.
Çadırdan tamamen dışarı çıktım. Bir sigara yaktım ve onların olduğu tarafa doğru yürürken bir yandan etrafı aydınlatıyor, bir yandan da pür dikkat çalıları ve ağaç arkalarını kolaçan ediyordum.
Sonra hepsi bir araya toplandılar. Işığı tam üzerlerine tutuyor bir yandan da yüksek sesler çıkartarak onları uzaklaştırmaya çalışıyordum. Bir ara gözden kayboldular. Hemen çadıra döndüm.
Çok heyecanlandım. Kalp atışlarım hızlandı.
Sonra tekrar geldiler. Yine aynı şekilde çadırdan çıktım. Bu sefer hem ışığı gözlerine tutuyor hemde taş atıyordum ama onları vurmak için değil. Domuzu kızdırmak istemezsin. Saldırabilir. Taş atmaya başlayınca hızla uzaklaştılar ve bir daha geri dönmediler.
Likya yolunda 23 gün dağlarda gezdim, böyle birşey yaşamadım .
Yarım saat boyunca nasıl adrenalin salgıladım, nasıl heyecanlandım anlatamam.💀
Bu macerayı yaşamak isteyenler için koordinat bilgilerini bırakıyorum. :) Eğer oraya gider ve bunu yaşarsanız bana ulaşın. Maceranızı dinlemek isterim. ^.^
Muğla Fethiye
36.634261, 29.100842
29 Eylül
Rüya gibi bir yerdeyim.
Fethiyede iki gündüz bir gece kalıp, sabahleyin kahvaltıdan sonra ani bir kararla daha önceden haritada işaretlediğim ve hep gitmek istediğim, fakat uzak diye her seferinde ertelediğim yer olan Saklıkent'e doğru yola çıktım.
Nasıl olsa bisikletim var. Her Yere gidebilirim...
Yolun neredeyse tamamı (Saklıkent'e kadar) dümdüz ve temiz 46 km asfalt idi.
Çok fazla dinlenme ihtiyacı bile hissetmedim.
Saklıkent milli parkın dan önce, hemen yanındaki gizlikent şelalesine uğradım.
Giriş ücretsiz.
Çevre düzenlemesini çok beğendim. Merdivenle biraz indikten sonra şelale den gelen suyun aktığı minik bir kanyon karşıladı.
Suyun içinden yürüyerek muazzam bir atmosferde ve harikulade güzellikte, el değmemiş doğal bir ortama ulaştım.
Sanki cennetten bir köşe.
Şelaleye vardığım da, hiç düşünmeden tabikide suyun altına girdim. Döküldüğü yer sığ, yüzme yeri yok ama olsun.
Her yeri resimleyip, yeteri kadar video kaydı yaptıktan sonra saklıkent milli parkına giriş yaptım.
Giriş paralı. Büyük Kanyon da rafting yapacaksan giriş yerinde 14 lira alıyorlar. Rafting fiyatı nedir bilmiyorum.
Diğer tarafa girersen 7 lira alıyorlar.
Bu ikisinin ortasında bir yer var ve iki tarafı da görebiliyorsun. Baktım benlik bir olay yok. Zaten rafting yapmak istediğim bir şey olmadı hiçbir zaman. Biraz gezdim resim çektim ve çıktım.