.

Öne Çıkan Yayın

Boya Fırçaları Çeşitleri ve Kullanımları

Bu konumuzda  fırça çeşitleri ve kullanımlarına yönelik küçük örnekler verdik.  Fırçaların kullanım şekillerini görmek için video...

Cuma, Mayıs 21, 2021

Kendimi çok yorgun hissediyorum - Bisiklet Turu Bitti

 10 Ekim


Side’den 8:55 de ayrıldım. Alanya'ya 73 km yolum var. 


Kendimi çok yorgun hissediyorum. Bir kaç gündür üzerimde bir ağırlık var. Sanırım hafif bir üşütme durumu yaşıyorum. Havalar da azıcık serinlemeye başladı. Gündüz pek problem olmuyor. Deniz suyu ve hava gündüzleri hala sıcak ama bir kaç gecedir serin oluyor, hele sabah karşı. 





Öğlen 15:09 da yanından geçtiğim belediyeye ait bir plajda dinlenmeye karar verdim. Büfe, duş,wc, kabin var. Sakin bir yer. 


Bu bölüm videosunu buradan izleyebilirsiniz:






1-2 saat burada takıldıktan sonra Türkler isimli bir yere ulaştım. Alanyaya bu gün ulaşamayacağım belliydi zaten. Yolda çok oyalandım. 


Hemen sahile indim bide ne göreyim. Heryer şezlong dolu. Kalabalık bir yer. Hiç tahmin etmezdim.




Biraz daha ileri gidip minik bir balıkçı barınağında limana park etmiş tur teknelerini gördüm.


Sinüzit belirtileri hissediyorum. Hafiften baş ağrısı var. Sanırım çadırda üşüttüm. Geçen gece serin oldu biraz. Dış tenteyi de tam kapatmamıştım. O sıra üşütmüş olmalıyım.



 

 

Bölgeyi güzel inşaa etmişler. Zenginlik akıyor her yerden. 

Tabiki biz yolumuza devam ediyoruz. Bizim yolumuz, olayımız  başka... :))

 

 

Balıkçılardan çevre hakkında biraz bilgi aldım. Çadır kurmaya müsait bir yer tarif ettiler. Hemen hiç vakit kaybetmeden yola çıktım. 

 

3-5 km ilerde Payallar diye bir yerin girişinde halk plajı var. Karavan ve çadır konaklama için ideal bir yer. Temiz su var sadece, başkada birşey yok.

 

 

 

Elimle gösterdiğim yere kurdum çadır dinlenmeye başladım.

 

 

Payallar Ücretsiz Çadır ve Karavan Kampı.

Alanya/Antalya

36.595191, 31.829417

 



11 Ekim


Sabah gayet iyi dinlenmiş ve kendimi iyi hissederek uyandım. Marketten aldığım atıştırmalık şeylerle karnımı biraz doyurduktan sonra 6:38 de başladım Alanya istikametine doğru sürmeye.


Alanya ya girdiğimde saat 10:14 idi. 16 km yol.


Bu arada Alanya ile 3000 km yi gördük.




Merkezde biraz gezdikten sonra daha önce gittiğim Dim çayına doğru sürdüm. Çok güzel bir yer.


Çayın en ucunda baraj var. Barajdan çaya su bırakıyorlar. Çay üzerine tam sahile kadar her yerine işletme yapmışlar. Neredeyse boş yer bırakmamışlar. Geleni gideni de çok oluyor. Daha çok yerli turistlerin ilgisini çeken Alanyada saklı bir köşe. Dim Çayı.



Geçen sene yaz aylarında buraya dolmuşla gelmiştim. Yine aynı mekana uğradım.


Bir önceki sefer  buraya gelmek için dolmuş beklerken. Yaşlı bir adamla tanıştım. Nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun derken başladık hacı dayı ile muhabbete. Baya bi konuştuk. Dayı da buraya geliyormuş “Gel ben seni götüreyim” dedi...

Burada indik dolmuştan. İçeri girdik garsonlar filan dayının etrafına toplandılar. Ben çok fazla anlam verememiştim. Sonra dayı oradakilere; “bu benim misafirimdir, hizmette kusur etmeyin.” dedi.

Bende ihtiyar adam alın size müşteri getirdim diye oradakilere şekil yapıyor sandım.

 

 

Ben o gün bir çardağı tek başıma işgal ettim. (70 lira ücretliymiş meğerse) akşama kadar yedim içtim, takıldım. Hesap ödemek için kasaya gittim. “Borcum ne kadar?” dediğimde, bana borcum olmadığını söylediler.

Meğerse bizim hacı dayı mekanın sahibiymiş. :))

Parayla imanın kimde olduğu belli olmaz sözünün tecelli ettiği yerdi. ^.^

 

Bu sefer çok fazla burada vakit geçirmedim. Tesisi normalde ücretsiz kullanabiliyorsunuz. Mesela kimseden müsaade almadan suya girip şezlongları kullanabilirsiniz. Suyu buz gibi. bir kaç defa girip kuruduktan sonra çayın en tepesine gitmeye karar verdim.

 

 

Önce market alışverişi yapmalıydım. Yanımda hiç birşey kalmadı.

Aşağı indim bir paket mantı, yoğurt ve tereyağı, burger köfte alıp baraja çıktım.

Manzara gerçekten harika. Vadi komple ayaklarının altında.

Yukarıya birde seyir tepesi yapmışlar. Hemen bir masaya çöktüm, başladım mantıyı pişirmeye. 

Yan masadakiler mangal yapmış tavuk pişiriyorlarken bir yandanda çaktırmadan benim böyle bir yerde tam teşkilatlı mantı pişirme mi izliyorlardı. :D

En son kadınlardan biri dayanamayıp “deminden beri  mantı pişirmeni  izliyorum” harikasın. dedi. :)

 

Bu tepeye çok kestirme bir yoldan çıktım. Yukarıdaki son resimde suyun sağındaki ağaçların altından çok dik bir yokuş var. Bisikletle ile çıkmak imkansız. İteklemek zorunda kaldım. Gerçi orayı 4x4 olmadan bir arabanın çıkabileceğini pek sanmıyorum.

 

Yine aynı kestirme yoldan inerken küçük bir kaza atlattım. Benim hatam!

Yokuşu bisikletle inerim sandım. Normalde belki inerdim  ama yokuşa gelmeden 10-15 metre geride ıslak bir zeminden geçmiştim. O an düşünemedim. Benim lastikler ıslanınca, zeminde ıslaksa kayıyor. Hemde fena. (birde tiren raylarının üzerindeyken kayıyor ama şu an onun konumuzla alakası hiç yok :D)

Tam yokuşun en dik yerine gelmiştim. Frene lastikleri kitlemeyecek şekilde asılıyorum ama yokuş dik olduğu için bisiklet hızlandı. Yavaşlatmam lazım bir şekilde. 

Çok tehlikeli bir hıza ulaştım. Disklerden değişik değişik sesler gelmeye başladı. 

O an telaşla frene biraz fazla asılınca arka lastik kilitlendi, kaydırmaya başladı, ama nasıl…

 

Arkamda o yükle bir sağa bir sola spin atıyorum. Bir yandanda yolda kalmaya çalışıyorum. 


Bisiklet iyice saçmalamaya başladı. Toparlayamıyorum! 

 

Düşücem!

 

Sağ tarafım uçurum.

 

Baktım olacak gibi değil “kitlenirse kitlensin” diyerek frenleri kökledim. Başka türlü durmayacak. 

 

Birkaç spinden sonra bisiklet sola hızlı bir şekilde yattı ve ben bisikletin üstünden ayaklarımın üzerine uçtum. Sağ  taraf uçurum!

 

Neyseki yuvarlanmadım. Uçuruma bir iki metre kalmıştı ki durabildim. Allah’a şükür ciddi bir yaralanma olmadı.

 

Böyle gereksiz maceralara girmemek lazım. Özellikle turdayken. Sana birşey olmasa bile bisikletin zarar görür, tur yarıda kalır, masraf çıkar ne bilim canın sıkılır…

 

Hava kararmıştı. Kafa lambamı takıp

 

Bu adrenalin dolu bir kaç dakikalık gereksiz maceradan sonra tekrar dim çayında takıldığım yere döndüm ve bir kahve molası verdim. 

 

 

Hava kararmıştı. Kafa lambamı takıp

deniz seviyesine indim ve çadır kurabilecek bir yer aramaya başladım.

 

Sahilde iki polis parkta oturuyorlardı. Onlara sordum. Bana çok sakin bir yer tarif ettiler.

 

 

Çadır yerine ulaştığımda saat çoktan 20:40 olmuştu. Karnım tok olduğu için erkenden dinlenmeye çekildim. Çok yorgunum.

 

12 Ekim

 

Sabah 06:32 da uyandım. 

Bir gece evvel İstanbula uçak bileti aldığımı söylemedim değil mi? 

Evet dönüyorum. 

Yarın sabah 07:54 de Alanya havalimanından İstanbula uçuşum var. Havaalanı 34 km uzakta.

 

Antalya'da bir tütüncüde çok lezzetli bir Diyarbakır tütünü bulmuştum. 

 

Şimdi; “bisikletçi adam tütün içer mi?” demeyin. Evet içer. :)

Ben içiyorum. Siz içmeyin. :)

 

Aldığım bir kilo tütünü uçakla götüremem, birde yanımda wd-40 sprey ve deodorant var. 

Uçakta yanımda götüremeyeceğim şeyleri bir paket yaptım ve eve kargoladım. Sonra bisikleti paket yapmak için 5 metre hava kabarcıklı naylon, paketleme bandı aldım sonra yavaş yavaş sanki hiiç acelem yokmuş gibi havaalanına doğru sürmeye başladım. 

 

Havalar iyice serinlemeye başladı. Bisiklet sürmeden bu serinlik pek problem olmaz ama hızlı giderken soğuğu çok daha fazla hissediyorum.  Bu yüzden 5  haftanın sonunda turumu şimdilik Alanyada noktalıyorum. Nasip olursa ilkbahar> nisan ayında kaldığım yerden tekrar yola devam etmeyi düşünüyorum. Hem zaten bu kırık bagajla daha ne kadar yol gidebilirim bilemiyorum. Her an komple kırılıp işlevini tamamen yitirecekmiş gibi görünüyor. Buraya kadar kırık bagajla gelmek bile büyük bir olay. Dönünce çok daha sağlam bir tane alacağım.

Tura çıkacaklara tavsiyemdir. Ucuz ve kalitesiz malzemeden kaçının. 

 

Yolda her fırsatta küçük molalar verdim. Çok yorgunum. Uzansam hemen uyuyacakmış gibi hissediyorum.

 

En son yol üzerinde bir lokantada uzun bir mola verdim. Havaalanına 10 km filan var. Akşam olmak üzere.

 

Yola çıktım önümde son bir iniş var. 

Nihayet düzlüğe indim. Havaalanına giriş yaptım ve çok şaşırdım. 

Ben bu kadar küçük bir havaalanı görmedim. Tek katlı bir binası var. yurtiçi ve yurtdışı uçuşlar aynı yerde. 

60 kişilik oturma yeri var ve asıl ilginç olanı ise havaalanında benden başka yolcu yok. 

Sabahları iki tane yurtiçi uçuş oluyor. Birde gece yurtdışı uçuşu oluyor hepsi bu.

 

Kapıdaki güvenlik görevlileri beni böyle bisiklet ve üstünde çantalarıyla görünce şaşırdılar. Ufak bir panik durumu yaşayan görevli ne yapacağını bilemedi ve müdürünü aradı.

 

“Bir yolcu geldi. Uçuşu sabah 7:45. Yanında bisikleti var. İçeri girmek istiyor. Bisikleti yürür durumda. Bisikletini de yanında götürecekmiş.” 

 

Görevli müdürüyle konuşurken bende ona yanımda kılıf olduğunu, bisikleti paket yapacağımı ve bisikletin kaydını yaptırıp parasını ödediğimi filan söylüyorum, o da müdürüne aktarıyor.

 

Telefonu kapattı “tamam geçebilirsin” diyerek ilk kapıdan girdim.

 

Sıra eşyaların kontrol edildiği yere geldi. En az on tane görevli orada. Bütün gözler bende. :)

Önce çantaları söktüm. Bisikletide görüntüleme cihazından geçirmek istediler fakat bisiklet sığmadı. Ön lastiği söktüm ve öyle makinaya verdik.

 

Bekleme salonuna gittim. Bir kaç görevliden başka havaalanında kimse yok. En sona geçip oturdum.

 

 

Vee uzun bir bekleyiş. 

 

Bir kaç saat sonra bir hareketlilik yaşanmaya başladı. Yolcular gelmeye başlayınca sigara içilebilir bölümü açtılar. Yurtdışı uçuşu için  gelmişlerdi. Yolcular uçağa binince ortalık tekrardan sessizliğe büründü ve en kötüsüde sigara içme yerinide kapattılar. Sadece uçuş olduğunda açıyorlarmış. İkide bir dışarı çıkmak zorunda kaldım.

 

Resmi çektiğim yerde yatıp uyumaya çalıştıysam da sinek ve sivrisinekler bir türlü rahat bırakmadılar. Uyumanın imkanı yok.

 

Bende yanıma uyku tulumumu alıp binanın dışında bulunan mescide gidip uyudum.

 

13 Ekim

 

Sabah erkenden uyandım ve toplanmaya başladım. Diğer yolcularda gelmeye başladı. Sonunda uçuş saatim geldi ve uçağa bindik. 

 

1:10 dakikalık bir uçuşun ardından İstanbula döndüm…

 

 

 

Bu turda çok güzel ve unutulmayacak kadar değerli anlarım oldu.

 

Yolda çok insanla tanıştım. Hemen hemen her gittiğim köyde, il veya ilçede mutlaka birileriyle tanışmış, sohbet etmişimdir. Evine davet edenler, villasında yatılı ağırlayan, çay, kahve, yemek ikram edenler. Yoldan geçerken durdurup, dalından kopardığı meyveyi ikram edenler. Yediğim içtiğim mekanlarda paramı kabul etmeyip geri çevirenler. Bunları asla unutmayacağım.

Anadolu insanının ne kadar değerli olduğunu gördüm. Büyük şehirlerde yaşayan bir çok yozlaşmış insanın köylü diye küçük gördüğü o değerli insanları tanımış olmaktan gerçekten mutluluk duydum.

37 günlük bu maceralarla dolu serüveni mi, havaların soğumaya başlamasından dolayı şimdilik sonlandırıyorum.

Hava şuan çok kötü değil, gündüz hava gayet sıcak, deniz suyu da sıcak fakat geceleri, özellikle sabaha karşı soğuk oluyor. Birde havadaki 3-5 derecelik düşüş sürüş anında etkilemeye başladı.  Özellikle hızlı giderken soğuğu hissediyorum.

 

 

Beni ve yazılarımı takip eden, önerileriyle yönlendiren, maddi ve manevi destek olan herkese çok teşekkür ederim.

 

Bir sonraki turumuza kaldığımız yerden devam etmek ümidiyle...


0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen soru sormadan önce soracağınız konu ile ilgili olan yayınları okuyunuz...