.

Öne Çıkan Yayın

Boya Fırçaları Çeşitleri ve Kullanımları

Bu konumuzda  fırça çeşitleri ve kullanımlarına yönelik küçük örnekler verdik.  Fırçaların kullanım şekillerini görmek için video...

Cumartesi, Mayıs 01, 2021

Korsan Koyu - Gelidonya Feneri - Karaöz - Finike - Keramos Pansiyon - Bisiklet ile Türkiye Turu

Korsan Koyu - Gelidonya Feneri - Karaöz - Finike - Keramos Pansiyon - Bisiklet ile Türkiye Turu






Demre> Finike yolu gerçekten bisiklet sürmek için harika bir yer. Yol neredeyse dümdüz ve yüksek kayalık deniz manzaralı bir yol. Bu yola bayılacaksınız. Aslında Kaştan sonra neredeyse yol hep böyle. 

Yol boyunca saymadım ama herhalde 30 kadar irili ufaklı koy dan geçmişimdir.
Kimisine iniş var, kimine yok. Bazısında işletme var, duş, wc, kabin vs. Bazısında yok. Bazısında araba girişi var. Günübirlik sakin sessiz vakit geçiren aileler vardı, kendilerinden başka kimsenin olmadığı koylarda denize giriyorlardı.


Bazılarını resimledim, videolar çektim.



 

 

 

Sonunda yeniden Finike deyim. Finike beğendiğim ve yaşamak için uygun gördüğüm yerlerden biridir. Ben burayı çok seviyorum. 

 

İlk durağım Likya yolunu yürürken tanıştığım ve bir gece misafiri olduğum Keramos pansiyon oldu.

 

Keramos Pansiyon

Sahilkent, 07940 Yuvalılar Köyü/Finike/Antalya

36.310522, 30.160481

 

Sahibi Ramazan abi ve hanımıyla biraz sohbet edip hal hatır sorduktan sonra bir kahve içip yanlarından ayrıldım. 

Tam merkezde Neşeli Balık restaurant olduğunu söylemiştim.  Finikeye her gelişimde mutlaka uğrarım. Fiyatlar çok uygun. Balık söylüyorsun masayı meze ve garnitür ile donatıyorlar. Kocaman bir kase salata geliyor. Sadece salatayı bile yesen normalde doyarsın. Ama hava güzel, su güzel olunca ve benim gibi sportif bir aktivitenin üzerine böyle bir yere uğrayınca, masada ne var ne yok herşeyi silip süpürebilirsin. :) 

Balık üzerine çayımı içip mekandan ayrılıyorum. Tabiki masaya oturmadan önce şarja bıraktığım telefon ve powerbankı unutmadan alıyorum.

 

Ana yol çıktım ve hasretle ulaşacağım günü beklediğim yere doğru; Karaöz Korsan koyuna doğru sürmeye başladım fakat yetişemeyeceğimi biliyorum. Saat ikindiyi çoktan geçti. Kendime geceyi geçirebilecek güzel bir çadır yeri bulmalıyım.

 

Ana yola çıkar çıkmaz Kumluca yönüne doğru bisiklet yolu başlıyor. 

 

Şimdiye kadar gördüğüm en uzun ve en düz bisiklet yolu. Tam 9 km dümdüz. Bu güzel yolun tadını çakarak Finikeden uzaklaşıp Sahilkent-Hasyurt tarafına ulaştım. Finike merkezden 10 km ilerde yol kenarında kamp için çok güzel bir mesire alanı gördüm. Yüksek ağaçlarında belkide yüzlerce kuş cıvıldıyordu.  Ücretsiz bir kamp alanı, duş, wc ve içilebilir su var. Tam deniz kenarında, ağaçların altında.

 

Saat 18:00 civarı bu güzel yerin yanından geçip belki ileride de benzer yer vardır diye yola devam etti. Çünkü hava kararmasına daha var. 5-6 km yol gittim fakat daha güzel bir yer olmadığını görünce ve  kuş cıvıltılarının da hafızamda bıraktığı etkiyle hemen geri döndüm.

 

 

Kurdum hemen çadırımı. Yemeğimi yaptım yedim ve dinlenmeye çekildim. Tam güzel güzel uyurken bir araba sesi ile uyandım. Farları çadırın içini aydınlattı. Çadırın hemen yanından bir iki metre yanından geçti ve önüme park etti, motoru kapattı. Ben aldırış etmeden uymaya devam etmek istediysemde, sevgili olduklarını sandığım, araçtan inen iki düşüncesiz insan başladılar arabanın dışında sohbet etmeye. Birkaç dakika sonra birisi telefonunda müzik açtı. Gecenin bir yarısı uykumu kaçırdılar. Artık dayanamayıp bir sigara yaktım çadırın dışına çıktım. Göz göze geldik ve çok sert bir bakışla onlara baktım. 

Beni görünce adam kıza; 

“müziği kapat adamı uyandırdık” dedi. 

Bir kaç saniye sert bakıştan sonra biraz yürüdüm sigaramı içip çadıra döndüm ve yatmaya devam ettim.

 

Bu kadar düşüncesiz olunmaz. O kadar geniş bir alandayız ki. Çevrede sakin, kimsenin olmadı yerler varken bir çadırın dibine gelmekte nedir?

Sonra defolup gittiler…

 

Hasyurt kamp - Mesire alanı. Ücretsiz kamp

Finike/Antalya

36.316279, 30.231593

 

 

4 Ekim


Orada kamp yapılacak!

Bu sabah hiç acelem yokmuş gibi ağır ve aheste bir hal ile çadırımı topladım. Kahvaltı niyetine biraz bir şeyler atıştırdıktan sonra Türkiyenin en güzel 6. güzel manzarası seçilen Gelidonya fenerine doğru yola koyuldum.

Mavikenti geçip Karaöz mevkiine yaklaştıkça o güzelim, olağanüstü korsan koyları bir bir sıralanmaya başladı. Asıl meşhur olanı daha ilerde…

Likya Yolunu mart ayında yürüyüp denize girememenin acısını tabiki çıkartacaktım.

Belediyenin yaptığı ücretsiz ve harikulade bir deniz kıyısı mesire alanında bir süre denize girdim.

 

 

Karaöz köyünde market alışverişi yapıp sahilde biraz gezdikten sonra Gelidonya feneri yoluna doğru pedallamaya başladım. Yol bir yerden sonra toprak ve taşlık yola düşüyor.

Lastikler uygun, yola devam.

 

Gelidonya feneri ayrımına gelince sola  patika yol, sağa ise bir süre daha gidip yol çıkmaza giriyor.

En sona kadar gittim. Çantaları söktüm. Akşam yemeği ve kahvaltılık, su, mat, çadır, uyku tulumu ve gerekli temel malzemeleri ve değerli her şeyi tek bir çantaya aldım. Kancalı bagaj lastiği ile bir güzel bağladıktan sonra sırtlandım yükü. Kalan yükü ise bisiklet ile beraber ormanın derinliklerinde bir ağacın altına Allaha emanet bıraktım. Bisikleti de ağaca kitledim. Umarım domuz uğramaz ve çantayı parçalamaz.

 

Trekking başlasın!

2,5 km dik yamaçtan tırmanarak fenere vardım. Fener çok meşhur olduğu için geleni de çok oluyor. Yolda birçok yerli ve yabancı yürüyüşçü ile karşılaştım. Kimi Likya yolunu yürüyor, kimide günübirlik manzara seyretmek için fenere çıkıyor. 

 

 

 

Benim gibi bisiklet ile gelip, sadece orada çadır kamp yapmak için fenere çıkan bir başkası daha varmı bilmiyorum.

 

Buraya daha önce Likya yolunu yürürken gelmiş, öyle yemeğimi burada yapıp manzaranın tadını azda olsa alıp Adrasan tarafına dağlık arazi üzerinden devam etmiş, kamp yapmamıştım. Hatta fenerden Adrasan tarafına tırmanmaya başlayınca bir iki km uzakta, patika yol kenarında adaçayı tarlası görmüş ve yanıma taşıyabildiğim kadar almıştım.

 

Bu sefer sadece kamp yapıp, geceyi burada geçirmek için o kadar zahmetli yolları aşarak geldik. Fenerin hemen yanındaki tahta zeminden yapılmış çadır kurmaya çok müsait yerde, fenerin o muazzam manzarasına karşı kamp yapmanın zevkini yaşayacağım.

 

 

Tam çadırı kurmuş ve akşam yemeğimi; manzarayı seyrederek yerken bir Likya Yolu yürüyüşçüsü çıka geldi. Selam verdi. Benim çadırı kurulu görünce; “umarım horultudan rahatsız olmuyorsun dur.” dedi.

O da geceyi burada geçirecekmiş. Platforma yanıma geldi oturdu. Tanıştık. 

Gelen kişi  belgesel yönetmeni Sidar İnan Erçelik. 

 

Bir yandan çadırını benimkinin yanına kuruyor bir yandanda sohbet ediyor, birbirimizi tanımaya çalışıyorken… Üç yürüyüşçü kafadar genç  arkadaş daha geldi. Onlarda geceyi burada geçirecekler. Neyseki platform geniş. Hepimize yetti. Onlarda kurdular çadırlarını. Gün batımını izledik hep beraber. Sohbet muhabbet harika. Çabuk ısındık birbirimize. Çünkü herkes buraya tek bir gaye için gelmiş. 

 

 

Hava kararmak üzereyken iki Rus turist daha geldi, ama onlar fenerin diğer tarafına çadırlarını kurdular.


Bu gece burada bu insanlarla karşılaşıp böyle sanat ve edebiyat dolu bir muhabbet ile Sidar İnan’ın ikram ettiği mistik çay içim deneyimi yaşayıp, yıldızları izlerken,  hoş bir esinti altında uyuyacağımı hiç tahmin etmezdim.

 

Gelidonya fenerinde enteresan bir gece. 

Rüzgarlı bir başlangıç yapan gece ilerleyen saatlerde sakinleşerek yerini tatlı bir esintiye  bıraktı. Hava kararana kadar arılarla olan kovalamacamız da sona etmişti. Bölgede çok fazla arı var. Neyseki hiç birimizi sokmadılar.

 

Karanlık çökünce nispeten sessizleşen cırcır böcekleri, ay doğumu ile birlikte sessizliklerini bozdular ve sabaha kadarda hiç susmadılar. 

 

Bir süre onları dinledikten sonra ninni gibi geliyor sesleri.

Fenerden 20-30 saniye aralıklarla garip bir tınılı ses, kulağa pek hoş gelmese de çok fazla rahatsız etmiyordu.

Gece birdenbire fenerin üzerinden değişik bir hayvan sesi gelmeye başladı.
Hayatımda daha önce hiç duymadığım bu ürkütücü ses ile irkildim. Ses hem yüksek hemde çok yakından geliyor ve gariptir ki korku vericiydi. Bir süre çadırın içinden susmak bilmeyen bu sesi dinledim. Rahatsız etmeye başlayınca artık daha fazla dayanamadım ve dışarı çıktım. 

 

 

Kafa lambası ile ortalığı aydınlatıysamda bir şey görmedim. Diğer arkadaşlarda uyandı. Sesin kaynağını sonunda bulduk.

Bir baykuş.

Fenerin duvarına oturmuş öyle duruyordu. Üzerine tuttuğumuz ışıklardan rahatsız olan hayvan hemen uçup gitti. İki tanelerdi. İlginç olan şey bu bildiğimiz baykuş sesinden çok daha değişik bir ötüşe sahipti. Ben böyle bir baykuş sesi daha önce hiç duymadım.

Herkes geri yattı.

Sonra başka bir yabancı hayvan sesi duyduk. Aslında gece boyu aralıklarla gelen bu sesin kaynağının bir porsuk olduğunu sonradan öğrendik.

 

5 Ekim

Sabah erkenden harika bir gün doğumu manzarası ile uyandık.

Arılar tekrar gelince aceleyle hemen toplandık ve bölgeden ayrıldık.

 

Gençler Adrasan tarafına doğru gittiler. Sidar ile ben akşamdan kararlaştırdığımız gibi korsan koyuna gidip orada bir gece daha kamp yapmaya karar verdik.

 

Aşağı indik. Bisikleti bıraktığım yere gittim. 

 

Bisiklet yerinde yok! 

 

Telaşla etrafı kolaçan ettim. 

Acaba yanlış yere mi geldim diye etrafı iyice incelemeye başladım ama nafile. 

Bisiklet ortalıkta yok. 

Sabahın köründe, henüz afyonum patlamamış, uyku mahmurluğunu üzerinden atamamışım. Bu telaş ile hemen Jandarmayı aradım.

 

“Aloo jandarma mı?”

“Evet. Buyrun!”

“Bisikletimi çaldılar, aloo”. Bana merkeze gidip bildirmemi söyledi.

 

Kara kara düşünüyorum, aklımdan onlarca senaryo geçiyor...
Tur en güzel yerinde yarıda kalacak.
Bisikleti daha yeni aldık.!
Ormana bisiklet mi bırakılır diye kendime kızmaya başladım. Hatta yüksek sesle sövüp etrafa küfürler saçtım.

 

Sonra son bir kez daha geri dönüp bisikleti bıraktığım yere bakmaya gittim. Giderken patikanın bir yerden sonra ikiye ayrıldığını, benim az önce sağdan gittiğimi anladım. Bu sefer birde sol tarafa bakayım dedim. Biraz ileri gittiğimde bisiklet bıraktığım yerde, bıraktığım gibi duruyordu.

O an bisiklete doğru ellerim havada, sanki sevgilisinine koşan bir aşık gibi koşuşumu görmenizi isterdim. :D

 

Uyku sersemliği ile ufak bir panik durumu yaşadık. Neyse sonunda buldum. Nasıl rahatladım anlatamam.

 

Belgeselci arkadaş ile beraber meşhur korsan koyunda bir gece kalmaya karar verdik demiştim. 

Bu harika manzaraya sahip bu koy gerçekten görülmeye değer.

Suyu akvaryum gibi ve sıcak. Balıklarla beraber yüzüyoruz. Hafta içi olduğu için peki fazla kimse yok. Jandarmada yok.

 

 

 

Çadırlarımızı yüksek ve manzarası en güzel olan bir yere yan yana kurduk. Bugün akşama kadar deniz>duş>dinlenmece üçgeninde takılmaya devam ettim. Öğleden sonra bir kahve molası vermeden olmaz. Kahve derken tabi ki kamp usulü bir kahve.

 

 

Öğleden sonra Sidar benim bisiklet  ile köye gidip menemen için malzeme aldı. Kampta yaktığımız ateş başında pişirip yedik.

 

6 Ekim

 

Harika bir gecenin sabahında...

Evvelki gece anormal durumlar yüzünden çok iyi uyuyamamıştım, bu yüzden gece erkenden gelen uykuya teslim oldum. Nem hiç yoktu. Etrafta rahatsız edici ses de yoktu. 

Hava çok güzeldi. Hafif ve tatlı bir serinlik vardı.  Öyle güzel uyudum ki sabah nasıl oldu anlamadım.

 

Sabah kahvaltıda arkadaşa sordum tarhana çorbası içelim mi?

Şaşırdı. Yanımda tarhana olacağına ihtimal vermedi sanırım. Teyit etmek için bir kaç defa sordu.

“Bildiğiniz tarhana? Hani, ev tarhanası? Yanında var yani?” 🙂

Sonra “bayılırım tarhanaya” deyince hemen hazırlamaya başladım.

 

 

Kahvaltıdan sonra, bir gece daha kalmam için ısrar etse de üzülerek geri çevirdim. Aslında bir gece değil bir hafta daha kalırdım ama yolum var, uzun… Hem kalırsam kendi davet ettiği galaya bisiklet ile yetişemezdim… İki gün sonra Antalya altın portakal film festivalinde galası yayınlanacak olan kendi çektiği bir belgesel ile katılacak. Davetliyiz.

 

Korsan Koyu (ücretsiz kamp)

Mavikent, 07390 Kumluca/Antalya

36.254687, 30.406213

 

 

Çadırı, çantayı topladım. Son bir kez daha denize girdik sabah sabah.

Sonra yola koyuldum.

 

Vee… bagajın diğer tarafıda kırıldı.

 

 

Diğer tarafını tamir eden Bodrumdaki usta bana iki tane daha yedek kelepçe vermişti. Yerde bulduğum sert bir odun parçasını destek yaparak kırılan yeri sabitledim. Sapasağlam oldu. Metal parça bulana kadar idare eder sanırım.


0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen soru sormadan önce soracağınız konu ile ilgili olan yayınları okuyunuz...