.

Öne Çıkan Yayın

Boya Fırçaları Çeşitleri ve Kullanımları

Bu konumuzda  fırça çeşitleri ve kullanımlarına yönelik küçük örnekler verdik.  Fırçaların kullanım şekillerini görmek için video...

Salı, Eylül 08, 2015

Mahalle sütçüleri

Mahalle sütçüleri



Mahalle sütçüleri
Sizi çok özleyeceğiz, gelin gitmeyin....


Süt, memeli dişi canlıların yavrularını beslemek için salgıladıkları besin değeri yüksek, beyaz sıvı olarak tanımlanıyor ve hiç şüphesiz dünyanın en faydalı içeceklerinden biri. Örneğin, içerdiği kalsiyum ve D vitamini sayesinde en başta bebeklerin ve çocukların diş ve kemik yapısını güçlendiriyor. Aynı şekilde bu özelliğiyle kadınlarda ilerleyen yaşlarda sıkça oluşan eklem rahatsızlıklarına karşı da fayda sağlıyor. Araştırmacılar süt tüketen kişilerin daha sağlıklı bağırsaklara sahip olduklarını ve bu yolla da bağırsak kanseri riskinin bu kimselerde daha düşük olduğunu belirtiyorlar.



Sütün tanımını ve faydalarını bu şekilde kısaca geçtikten sonra şimdi bu değerli besin maddesinin ticaretine bir göz atalım.

Sütçülük ticaretinin eski mesleklerden olduğunu söylesek yeridir zira sütün insanlar için en temel besin maddelerinden biri olduğu görüşü son yıllarda ortaya çıkan bir düşünce değildir. İlk insanlar evcilleştirdikleri memeli hayvanların yalnızca etinden ve derisinden değil aynı zamanda sütünden de faydalanmışlar, fazlasını da birlikte yaşadıkları insanlarla paylaşmışlardır. Doğal olarak sütün kullanımı ve ticareti de memeli hayvanların evcilleştirildiği o yıllara dayanmaktadır.

SÜTÇÜLÜK ZANATININ DOĞUŞU

İnsanların sütünden yararlanmak amacıyla evcilleştirdikleri ilk hayvanlar, M.Ö. yaklaşık 10.000’lerde keçi, koyun, domuz ve inek olmuştur. Bu sürecin ardından, insanların hayvan sütünü ticarette kullanmaya başlamalarıyla da “sütçülük” doğmuştur diyebiliriz. Sütçülük sözlük anlamıyla süt satma, sütten kaymak, tereyağı, yoğurt, peynir gibi ürünler elde etme işidir.

TÜRKİYE’DE SÜT ÜRETİMİNİN DURUMU

“Türkiye’de üretici, imalatçı ve tüketici olarak toplumun en fazla ilgi gösterdiği konuların başında süt ve mamulleri gelmektedir. Yılda 9,5 milyon kilograma yaklaşan süt üretimimizde, Türkiye’nin her yanına; köyüne, kentine yayılmış milyonlarca üreticinin payı, alın teri bulunmaktadır. Sayıları çok kabarık olan süt üreticisinin olanakları da sınırlıdır. Bilindiği gibi özellikle köylerde, üretici kısmen tarlasından veya bahçesinden kısmen de hayvanlarından sağladığı ürünlerle geçimini sağlamaktadır. Gerek üretim ve gerekse değerlendirme yönünden önemli bir destek görememesine rağmen süt hala tarıma dayanan milli gelirimizin %7’sini sağlayacak güçtedir. Bu güçle Türkiye Dünya süt üretiminde de 18’inci sırayı almaktadır.Türkiye’nin beslenme sorunlarının çözümünde de süt teknolojisine önemli görevler düşmektedir”.

SÜT ÇOCUĞU

Yetersiz ve tek yönlü beslenme insanlarda bir sürü sağlık problemlerine yol açmaktadır. Bu düzensizlikleri gidermede bütün besin maddelerini tam ve yeter miktarda bünyesinde bulunduran ve hayvansal protein açığımızı da giderecek olan kaynaklara, bunların içinden de besin zinciri içinde çok önemli bir yere sahip olan süt ve mamullerine yoğun bir ihtiyacımız bulunmaktadır.

Ülkemizde ağırlıklı olarak inek sütü tüketilmektedir. Toplum olarak bu tercihimizde de hata yapmaktayız. Çünkü anne sütüne en yakın süt pek bilinmese de aslında keçi sütüdür. Bu nedenle çocuklara hiç bir yan etkisi olmayan, anne sütüne kimyasal içerik bakımından en yakın süt olan keçi sütü vermeleri tavsiye edilmelidir.

Fransa’da dünyaca ünlü peynir türlerinden Rokfor ve Kamamber keçi sütünden imal edilirken ve ülkemizde en iyi Kahramanmaraş dondurması da keçi sütünden yapılırken maalesef toplumsal bazı alışkanlıklar nedeniyle keçi sütü gereken ilgiyi görememektedir.

Türkiye’de sütçülülüğün karakterini bilenlerce de kolaylıkla kabul edilebileceği gibi, teknik yetersizlikler ve alışkanlıklar nedeniyle yurdumuzda üretilen sütün hepsinden yararlanmak mümkün olamamaktadır. Bu şartlarda süt büyük bir çoğunlukla daha dayanıklı ve tüketimi kolay süt mamulleri haline getirilmektedir. Ayrıca ülkemiz dünyada hayvansal protein kaynaklarının en pahalı olduğu ülkelerden biridir. Süte gelince, biz toplum olarak zaten süt içmeyi pek de sevmeyen, hatta süt içenlere “süt çocuğu” gibi küçümseyici bir yakıştırmayı dilimize sokmuş bir milletiz. Sonuçta, Türk halkı sütü daha çok yan ürün halinde; yani yoğurt, peynir, ayran, lor vb. olarak tüketmektedir.Yapısında bulunan yağ asitlerinden ve kalsiyumdan dolayı tüm yaş grupları için gerekli olduğu, yağsız sütün kolesterolü düşürdüğü, kanserin önlenmesine yardımcı olduğu, sindirim sistemini düzenlediği, ülserde tedavi edici rol üstlendiği, dişlere faydalı olduğu vb. yararları bilinirken nasıl olur da süt tüketimi ülkemizde bu denli düşük olur? Ülkemiz insanlarının süte gerekli ilgiyi göstermedikleri bir gerçek ama süte besin maddeleri içinde ihtiyacımız olduğu da bir gerçek. Öyleyse hepimiz de yaşımıza bakmaksızın süt içme oranını artırmalıyız.

BALTAYI KENDİ AYAĞIMIZA VURUYORUZ

Kırsal yöre insanlarımızın çoğunluğunun tarımla uğraştığı bir gerçektir. En küçük yerleşim yerlerimizde, köy hane halkının en yoksulunun bile, en azından bir keçisi, bir koyunu ya da bir ineği vardır. Köylümüz beslediği bu hayvanlardan süt elde eder. Sütün bir bölümünü yoğurt olarak kendi ihtiyacında kullanır. Geri kalanını da yoğurt olarak pazara götürür.

Bir köylünün 5-10 kilo yoğurt için kasabaya gidip gelmesi oldukça masraflıdır. Bu yüzden çoğu zaman götürmez kalan ürünü evde tüketmeye bakar. Köylü elde ettiği sütten ya yoğurt ya da yayıkta yoğurdu çalkalayarak tereyağı elde eder. Bu elbette ki çok zahmetli bir iştir. Oysa ekonomik değeri daha yüksek bir besin maddesi olan peynir yapımına yönelse çok daha karlı çıkacaktır. Süt fazlasını değerlendirmede zorlanan köylü kendi kooperatifini ve mandırasını kurarsa, süt satışının yanı sıra, tereyağı, yoğurt, ayran, peynir gibi ürünler yapılır satışından da köylüye gelir sağlanmış olur.

SÜTÇÜ EŞEKLERİ DE İŞSİZ KALDILAR

Motorlu araçların olmadığı yıllarda küçük süt üreticileri sütlerini eşeğinin,beygirinin, kürtününün (semerinin) iki tarafına astıkları süt güğümleriyle satarlardı. Her mahallenin ayrı sütçüsü vardı. Onu mahalle sakinleri seslerinden tanırdı. Süt alınacaksa evin çocuğunun eline süt tası verilir, sütü dökmeden getirmesi için de sıkı sıkı tembihlenirdi. Evlerden sütçü gittikten sonra çoğu kez “Yine bu sütün içinde su var galiba” ya da “kız anne bu sütün kaymağı alınmış” gibi sesler duyulurdu.

Daha sonra süt taşıma işini motorlu taşıtlar üstlendi. Böylece atlar ve eşekler süt taşıma işinden çıkarıldılar. Bu iş küçük kamyonetlerin sırtına yüklenir oldu. Büyük şehirlerin yerel yönetimleri mahallelerde hayvan beslenmesini yasakladılar. Bunun haklı nedenleri vardı. Ahırlar sinek ve koku yapıyorlardı. Küçük süt satıcıları sütlerini yakın köylerden alıyorlardı. Gidip gelmek masraflıydı. Haliyle bu masrafı sattığı sütten çıkaramıyorlardı. Hayvan yemlerini bulmak da çok zordu. Çevre semtlere ve varoşlara çekilen mahalle sütçüleri içinde bulundukları bu zor şartlara daha fazla dayanamadılar ve birer birer toplum hayatından çıktılar. Onlar küçük yerleşim bölgelerinde sayıları azda olsa sabahın erken saatlerinde halkın ayağına taze süt getirmeye çalışıyorlar.

Sütçülük deyince benim aklıma hep mahalle sütçüleri gelir. Onlar mahalle sakinlerinden birisi gibiydiler aslında. Herkes sütçüleri isimleriyle çağırır, onlar da geldikleri evlerde sanki aileden biriymiş gibi dertleşir, sohbet ederlerdi ayaküstü. Çocukluk yıllarımdan kalan anıların sanal görüntüleri içinde sütçüler süt güğümlerini ya ellerinde ya da eşeklerinin sırtında taşırlardı. Hiç unutmuyorum, bir gün sütçü amcadan aldığım sütün yarısını dökmüş, dökülen kadar da kabın üzerine çeşmeden su doldurmuştum. Annemin sütçüye ettiği bedduaları şimdi dahi hala duyar gibiyim.

SÜTÇÜ MEHMET’LE SÖYLEŞTİK

Dilerseniz şimdi de resmini yaptığım eşekli süt satıcısı Ali Amcanın oğlu Mehmet’le yaptığım söyleşiye geçelim. Ben resmini yaptığımda zaten yaşı bayağı ileriydi. Ali amcayı bayağı çökmüş buldum, tıpkı eşi Emine bacının olduğu gibi. Süt işini oğlu Mehmet’e devretmişti artık. Mehmet bütün işi üstlenmiş durumdaymış. Ali amca ve hanımı ellerini işten tamamen çekmişler. Oğulları Mehmet’e güçlerinin yettiğince yardım ediyorlarmış.

- Bize işlerinin arasında zaman ayırdığın için teşekkür ederim. Soyadının “Dolaşır” olduğunu da yeni öğrendim. Tam da mesleğe uygun bir soyadı ne dersin? Mesleğe nasıl başladın?

“Ben büyük şehirde oturuyordum”, derken tam burada telefonu çalıyor. Bizden telefona cevap vermek için izin istiyor. Telefondaki bayan süt siparişi veriyor. Mehmet de ona şimdi değil ama akşama getireceğini söylüyor. Telefonu kapattıktan sonra konuşmasına kaldığı yerden devam ediyor.

- Biz şehirde yaşıyorduk. Sonra buraya geldik ama biz kapı kapı dolaşarak süt satmaya da gelmemiştik. Hatırlarsanız Şubat 2001’de ne olduğunu hala kimsenin tam olarak bilmediği bir siyasi kıvılcımın ardından ülkeyi kasıp kavuran bir kriz başlamıştı. İşte o ortamda bizim işlerimiz bir anda kesiliverdi; sütleri hiç kimse almadı, hepsi elimizde kaldı. Yine hafızalarınızı yoklarsanız Trakyalı süt üreticileri sütlerini köprüden çaya dökerek durumu protesto etmişlerdi. Bizim tek geçim kaynağımız olan ürünümüzü satamıyorduk. O zaman üç ineğimiz vardı ve günde otuz litre süt alıyorduk. Bu sütleri satarsak yaşayacaktık. Sütün litresi 25 kuruş değerinde. Bu paraya dahi satamıyoruz. Sütleri mandıra alıyor ama paramızı 2,5 ay sonraya veriyor.

- Mandıra dediğiniz sütlerin toplandığı yer mi?

- Evet, sütlerin toplandığı yer. Aracı dediğimiz türden bir çeşit tekel. Sütleri satamıyoruz ne yapalım derken, o zaman elimde çürük çarık bir araba, bir de krediyle aldığım traktörüm var. Piyasanın en ucuz traktörü. Kriz nedeniyle de traktörün borcunun faizi bir gecede yüzde 150 artmış.

- Peki, ne yaptın?

- Güğümü arabaya koydum, bu semtte yaşayan kim varsa tek tek kapılarını çaldım. Süt alır mısın diye sordum. Kendi kendime de bir sınır koydum. Her eve beş defa soracağım diye. Beş defada sorduğumda evdekiler süt almazsa bir daha o kapıyı çalmayacağım diye. Çok geçmeden bir müşteri listem oluştu. İlk çıktığımda sütün yarısını satamadan gelmiştim.

- Ya sonra satabildin mi?

- İlk günler iki-üç eve birer ikişer litre süt veriyordum. Bu arada da bıkmadan usanmadan soruyordum süt alır mısınız diye.

- Seni tersleyen oldu mu?

- Tam tersi oldu. Yüz aşinalığı olsa gerek “buraya kadar gelmişsin hadi bir litre alayım boş dönme bari” demeye başladılar. Böylece satış yapmaya başladım.

- Sütçülükte kaç yıl oldu Mehmet Bey?

- Altı yıldır süt işiyle uğraşıyorum.

- Satışlar sonra nasıl gitti?

- Çok değil iki yıl öncesine kadar sütleri zor satarken şimdi yok satıyoruz. Sizin değinmek istediğiniz sütçülük anlamında değil tabii. Şehirdeki sütçülük tükendi. Sanırım yapan da yok.

- Eşeklerine yükledikleri süt güğümleri ile süt satanlar artık yok mu?

- Maalesef yok. Bunun sebepleri var tabii. Öncelikle seyyar satılan sütlerin sağlık açısından zararlı olduğu söylenmektedir. Görsel ve yazılı basında yapılan reklamların da bu konudaki etkisi bana göre büyük olmuştur. Çağın insanı gördüğünün yanında okuduğuna da önem veriyor artık.

- Sadece bu mu sokak sütçülüğünün yok olmasına sebep?

- Bir de “küçük inekçi” dediğimiz bir-iki hayvanı olanlar yem fiyatlarının altından kalkamadılar. Sütten elde edilen gelir yem maliyetini bile karşılamaya yetmeyince bu küçük üreticiler daha fazla bu yükü taşıyamadılar. Bir hayvanın ortalama 3 kilogram yeme karşılık bir litre süt vermesi lazımdır. 3 kilogram yem bu günkü fiyatlarla 6,5 TL, sütün litresi ise bir lira. Bu şartlarda siz süt satabilir misiniz? Satamazsınız tabii. Satamadığınız sütün litresini mandıraya 50-60 kuruştan verirseniz de batarsınız.

- Peki, durumu nasıl kurtarıyorsunuz?

- Biz ineklerimizi kuru otla besliyoruz. Katıksız ekmekle beslenen insanlar gibi. Böyle olunca da süt verimi haliyle düşüyor. Yem çok pahalı geliyor.

- Yani tek neden yemin pahalı oluşumu?

- Bir de mahalli yasalar var. Yerleşim yerlerinin yakınında hayvan beslemek yasak. Sinek ve koku yaptığından yasakladılar.

- Küçük yerlerde az sayıda olsa da varlar galiba ne dersiniz?

- Küçük yerlerde varlar. Onlar da sütü gidip yakın köylerden toplayıp satıyorlar. Bir çeşit aracı yani

- Satanlar süte su katarlar mı?

- Katanlar olur. Yalnız inek sütüne su katarsanız hemen belli eder. Ocağın üzerine sütü kaynamaya koyduğunuzda süt kesilir. Koyun sütünde su belli olmaz. Zaten koyun sütü kıvamlı olduğundan içine katılan bir miktar suyu anlayamazsınız.

- Nasıl yani?

- İki litre koyun sütüne 1 litre su katabilirler. Bunu anlamak zordur, pek anlaşılmaz. İnek sütüne su katarsanız herkesi kandıramazsınız. Artık insanlarımız bu konuları da iyi biliyorlar.

- Sütte sağlığa uygunluk meselesine değinelim isterseniz. Mahalle sütçüleri bunu nasıl başarıyordu?

- Sokaktan satın aldığınız sütün temizliğinden emin olamazsınız, temizlik görecelidir. İneği çok olan süt üreticileri sütü makinelerde sağıyor. 1-2 ineği olup da makine almayanlarsa önce kendi ellerini sonra da hayvanın memesini sabunlu ılık su ile yıkamalıdırlar. Zaten çoğu inekçi şimdi ameliyat eldivenleri kullanıyor. Bir de veterinerlerin hazırladığı hijyenik sular var.

- Anadolu’da “yeni sağdım” diye çocuklara çiğ süt verirlerdi. Ne dersin, tehlikeli midir bu?

- Süt mutlaka kaynatılmalı, hem de en az beş dakika kaynatılmalı. Halkımız sütü ocağa koyuyor taşmaya geldi mi altını kapatıyor.

- Küçükbaş hayvan üreticileri için ne söylersiniz?

- Onlar gerçekten perişan durumdalar. Süt aracılarının elinde işleri hayli zor.

- Bir de sütü üfleyerek içmek deyimi var değil mi?

- Gaziantep türküsü olsa gerek.

- Doğru bildin, sözleri de şöyleydi: “Süt içtim dilim yandı / Döküldü kilim yandı / Ben kilimde değilim / İçinde gülüm yandı…”

- Doğru demişler, sütten ağzı yanan ayranı üfleyerek içermiş.

- Teşekkür ediyorum bu sohbet ve bilgilerini bizlerle paylaştığın için.

Günümüzde sokak sütçülüğü için “yok oldu” diyebiliriz. Pazarı tamamen konsantre süt üreticileri ele geçirmiş bulunmaktadır.

Süt dilimize o kadar çok girmiştir ki, hemen hemen her konuda sütlü bir deyime ya da öz söze rastlayabilirsiniz. İşte bunlardan bir kaçı;”sütlü koyunu sürüden ayırmak”,” ölen inek sütlü olur”,” insanoğlu çiğ süt emmiş”, “ağzı süt kokmak”, “sütten çıkmış ak kaşık”, “sütliman”, “etli-sütlü”, “sütü bozuk”,”helal süt emmiş”,” kuş sütüyle beslemek”,”sofrada bir tek kuş sütü eksik olmak”,”süt dökmüş kediye dönmek”,”etliye sütlüye dokunmamak”,”aslan sütü”,”süt çocuğu”,”sütten kesmek”,”süt dişi”,”sütkardeş”,”sütanne” vb.

Hayatımıza bu kadar çok giren süt, elbette ki insanlık var oldukça var olacaktır. Buna karşın bu hayati gıdanın kendisini değerlendiren o güzelim eski sütçüleri yaşatmaya teknoloji karşısında ne yazık ki gücü yetmeyecektir. Türküde olduğu gibi eskiden dilimizi yakardı süt. Bugün ise arz açısından içinde bulunduğu yürekler acısı durumdan dolayı canımızı yakmakta. Buruk bir sevgiyle anıyoruz şimdi o eski, süt gibi süt satıcılarını.



0 yorum:

Yorum Gönder

Lütfen soru sormadan önce soracağınız konu ile ilgili olan yayınları okuyunuz...